Gülen cemaati ve AKP'ye yakınlığı ile bilinen Acun Ilıcalı; evli olduğu hâlde sevgilisinden çocuk sahibi oldu.
İki evliliğinden üç kızı bulunan Acun Ilıcalı'nın, sevgilisi Şeyma Subaşı'ndan olan dördüncü çocuğu da kız oldu. İddialara göre, Acun Ilıcalı'nın 1 hafta 10 gün kadar sonra doğum yapması beklenen gözlerden uzak ilişki yaşadığı hamile sevgilisi Şeyma Subaşı, Miami'de erken doğum yaptı.
İKİ EVLİLİĞİNDEN ÜÇ KIZI VAR
Zeynep Ilıcalı, 2010 yılında "İhanete uğradım" diyerek Acun Ilıcalı'ya boşanma davası açmış; yaklaşık 50 milyon olan servetinin yarısını ve aylık 30 bin lira da nafaka istemişti. Ancak Ilıcalı; genç bir kızla aldatıldığını iddia edip boşanmak isteyen eşini ikna etmiş, Eylül 2011'de dava düşmüştü. Bu arada Acun Ilıcalı'nın ilk evliliğinden Banu; Zeynep Hanım ile evliliğinden de Yasemin ve Leyla adında üç kızı var.
S.kale
Banu Avar : Survivor Gerçeği emperyalist menşeyli programlar ile uyuşturulan bir toplum
AYAK, GÖBEK, AĞIZ
31 Ekim 2013 Perşembe
'AKP, bölücüleri ödüllendiriyor'
MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Öztürk, "Türkiye; kanlı örgütün temsilcileriyle yol arkadaşlığı yapmayı demokratik çözüm olarak sunan bir iktidarın siyasi cinnetini yaşadığını belirterek, " Cinnetin bir aşaması da sözde Demokratikleşme Paketinin TBMM'ye getirilerek ayrılıkçı projelerin milletin vekillerine onaylatılması hazırlıklarıdır " dedi. Öztürk, Sayın Erdoğan, başkanlık sistemine giden ve bölücülerin hayallerini hakikate çeviren yolda her çareye başvuracaktır. AKP'nin projelerinin anayasa ve yasalara uygunluğunu tartışmaya açmalarıdır. Cumhuriyet savcıları iktidarın projelerini didik didik etmeli, bunların meşruiyetini, uygulayıcıların ehliyet ve maksadını masaya yatırmalıdır" çağrısı yaptı.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, "Siyasi partiler iktidara geldikleri andan itibaren ortak akla, mill” çıkarlara ve mill” devletin muhafazasına yönelik adımlar atmakla mükelleftir" dedi.
İktidar partisinin siyasi projeleri millet menfaatlerine, halkın önceliklerine, gelenek ve göreneklerine, taleplerine uygun olmak zorunda olduğunu belirten Öztürk yaptığı yazılı basın açıklamasında şunları kaydetti:
"Siyasi irade bütün iktidarların kullandığı bir argümandır. Önemli olan sadece siyasi iradeyi arkasına almak ve iktidara gelmek değildir. İktidara geldikten sonra milletin verdiği yetkiyi milletin öncelikleri ve vazgeçemeyeceği değerler için kullanmaktır. Çünkü siyasi irade millet adına kullanılır ve başlangıçta millete verilen sözler sadakat içinde tutularak kullanılır. Ancak hükümet edenlerin siyasi iradeden anladığı, iktidar partisinin görüş ve politikalarını hayata geçirmekse bu, siyasi irade olmaktan çıkar, dayatmaya dönüşür.
EGEMENLİK; MİLLETE MAHSUSTUR
İktidarlar meşruiyetini siyasi iradeden alır. Ancak siyasi iradeyi partizanlıkla çiğnedikçe de meşruiyetten sıyrılır. " Ben yetkiyi milletten aldım " deyip iktidara oy vermeyen kitleleri hesaba katmamak, demokrasinin özüne aykırıdır.
Meşruiyet, alınan oylarla, oy yüzdesiyle değil, politik iradenin ne oranda millet egemenliğini yansıttığıyla ölçülür. Egemenlik; partilere, şahıslara ve belirli bir zümreye değil, millete mahsustur.
Devlet soyut bir kavramdır ve ortak iradenin temsilcisidir. Devletin uygulamaları ortak iradeye hizmet ettiği sürece meşrudur. Ne var ki AKP iktidarı ortak irade yerine parti yönetiminin iradesini h‰kim kılarak meşruiyet çizgisinden sapmış, siyasi iradeyi dayatmaya dönüştürmüştür. Dayatmanın en büyüğü Türk adı ve Türklük üzerindedir.
AKP BÖLÜCÜLERİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRÜYOR
Türk milletine has ne varsa ortadan kaldırmak için kolları sıvayan AKP; Türk milletine kendi adını kullanmasını ve egemenlik haklarına sahip çıkmasını yasaklamaya çalışmaktadır AKP iktidarının aldığı kararların bütünü, mill” varlığımızı boğmak, birlik ve beraberliğimizi ortadan kaldırma hedefine yöneliktir. Bir taraftan Türklük, etnik bir kavram gibi gösterilmeye, baskı altında tutulmaya çalışılırken, diğer taraftan da bölücülerin ekmeğine yağ sürecek projeler hayata geçirilmektedir.
Ne yazık ki;
Türkiye, 30 bin kişinin katili olan tehlikeli bir caninin dayatmalarının iktidar tarafından hayata geçirildiği günleri görmüştür.
Türkiye; binlerce vatandaşımızın kanına giren bir örgütü memnun etmek için elebaşına ve militanlarına siyasi meşruiyet kazandırmaya çalışan bir iktidar görmüştür.
Türkiye; eli kanlı bir örgütün silahlı eylemcilerini terörist değil de " Kandil'deki vatan evlatları " olarak nitelendiren iktidar vekilleri görmüştür.
TÜRKİYE; İKTİDARIN SİYASİ CİNNETİNİ YAŞAMAKTADIR
Türkiye; kanlı örgütün temsilcileriyle yol arkadaşlığı yapmayı demokratik çözüm olarak sunan bir iktidarın siyasi cinnetini yaşamaktadır.
Cinnetin bir aşaması da sözde Demokratikleşme Paketinin TBMM'ye getirilerek ayrılıkçı projelerin milletin vekillerine onaylatılması hazırlıklarıdır.
Bu menhus paketin ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda mutabakata varılan 60 maddenin parlamentodan geçirilmesi için AKP iktidarının çaba gösterdiği bir zamanda, hükümet icraatının anayasa ve yasalara uygunluğu araştırılmalıdır.
Başbakan Erdoğan'ın, 3 yıl önceki anayasa değişikliği sürecinde Mustafa Pehlivanoğlu'nun mektubunu okurken döktüğü timsah gözyaşlarını, uzlaşmalı anayasa maddelerini meclisten geçirebilmek için getirildiğinde tutuklu milletvekilleri için de akıtması pek‰l‰ mümkündür. Sayın Erdoğan, başkanlık sistemine giden ve bölücülerin hayallerini hakikate çeviren yolda her çareye başvuracaktır.
CUMHURİYET SAVCILARINA ÇAĞRI
Basında AKP'nin kavalını çalan yazarlara ve sözde aydınlara tavsiyemiz, AKP'nin projelerinin anayasa ve yasalara uygunluğunu tartışmaya açmalarıdır. Zira hükümetin mill” iradeyi ve mevcut yasaları hiçe sayarak reform adı altında çıkarmaya çalıştığı bölücü değişimler, demokratikleşme diye sunduğu projeler, henüz yürürlükte olan anayasaya aykırıdır. Yeni anayasa çalışmalarının sürüyor olması, mevcudun yok sayılmasını sağlamaz. Cumhuriyet savcıları iktidarın projelerini didik didik etmeli, bunların meşruiyetini, uygulayıcıların ehliyet ve maksadını masaya yatırmalıdır.
CUMHURBAŞKANI DESTEĞİNİ ÇEKMELİ
İktidarın bölücülere verdiği tavizleri katmerlendiren son karar, Cumhurbaşkanlığı tarafından alınmıştır. Sağlığında bölücülük yapmakla meşhur olan ve Türk milletine ihanetten başka marifeti bulunmayan ölmüş bir sanatçıya " Türk kültür ve sanatına katkılarından dolayı " ödül verilmesi kararlaştırılmıştır. Türk milletine hakaret anlamına gelen ve mill” iradeyi hiçe sayan bu akla zarar kararı şiddetle kınıyoruz. Ödül verileceği ilan edilen sanatçı, Türkiye'yi terk ederek gittiği ülkeden milletimize galiz küfürler savurmuş biridir. Sayın Cumhurbaşkanını, Türk milletini derinden yaralayan bu karardan ve iktidarın uygulamalarını destekleyen çabalarından vazgeçmeye davet ediyoruz. Aksi takdirde AKP iktidarının tarihi sorumluluk ve vebaline kendisi de ortak olacaktır."
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, "Siyasi partiler iktidara geldikleri andan itibaren ortak akla, mill” çıkarlara ve mill” devletin muhafazasına yönelik adımlar atmakla mükelleftir" dedi.
İktidar partisinin siyasi projeleri millet menfaatlerine, halkın önceliklerine, gelenek ve göreneklerine, taleplerine uygun olmak zorunda olduğunu belirten Öztürk yaptığı yazılı basın açıklamasında şunları kaydetti:
"Siyasi irade bütün iktidarların kullandığı bir argümandır. Önemli olan sadece siyasi iradeyi arkasına almak ve iktidara gelmek değildir. İktidara geldikten sonra milletin verdiği yetkiyi milletin öncelikleri ve vazgeçemeyeceği değerler için kullanmaktır. Çünkü siyasi irade millet adına kullanılır ve başlangıçta millete verilen sözler sadakat içinde tutularak kullanılır. Ancak hükümet edenlerin siyasi iradeden anladığı, iktidar partisinin görüş ve politikalarını hayata geçirmekse bu, siyasi irade olmaktan çıkar, dayatmaya dönüşür.
EGEMENLİK; MİLLETE MAHSUSTUR
İktidarlar meşruiyetini siyasi iradeden alır. Ancak siyasi iradeyi partizanlıkla çiğnedikçe de meşruiyetten sıyrılır. " Ben yetkiyi milletten aldım " deyip iktidara oy vermeyen kitleleri hesaba katmamak, demokrasinin özüne aykırıdır.
Meşruiyet, alınan oylarla, oy yüzdesiyle değil, politik iradenin ne oranda millet egemenliğini yansıttığıyla ölçülür. Egemenlik; partilere, şahıslara ve belirli bir zümreye değil, millete mahsustur.
Devlet soyut bir kavramdır ve ortak iradenin temsilcisidir. Devletin uygulamaları ortak iradeye hizmet ettiği sürece meşrudur. Ne var ki AKP iktidarı ortak irade yerine parti yönetiminin iradesini h‰kim kılarak meşruiyet çizgisinden sapmış, siyasi iradeyi dayatmaya dönüştürmüştür. Dayatmanın en büyüğü Türk adı ve Türklük üzerindedir.
AKP BÖLÜCÜLERİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRÜYOR
Türk milletine has ne varsa ortadan kaldırmak için kolları sıvayan AKP; Türk milletine kendi adını kullanmasını ve egemenlik haklarına sahip çıkmasını yasaklamaya çalışmaktadır AKP iktidarının aldığı kararların bütünü, mill” varlığımızı boğmak, birlik ve beraberliğimizi ortadan kaldırma hedefine yöneliktir. Bir taraftan Türklük, etnik bir kavram gibi gösterilmeye, baskı altında tutulmaya çalışılırken, diğer taraftan da bölücülerin ekmeğine yağ sürecek projeler hayata geçirilmektedir.
Ne yazık ki;
Türkiye, 30 bin kişinin katili olan tehlikeli bir caninin dayatmalarının iktidar tarafından hayata geçirildiği günleri görmüştür.
Türkiye; binlerce vatandaşımızın kanına giren bir örgütü memnun etmek için elebaşına ve militanlarına siyasi meşruiyet kazandırmaya çalışan bir iktidar görmüştür.
Türkiye; eli kanlı bir örgütün silahlı eylemcilerini terörist değil de " Kandil'deki vatan evlatları " olarak nitelendiren iktidar vekilleri görmüştür.
TÜRKİYE; İKTİDARIN SİYASİ CİNNETİNİ YAŞAMAKTADIR
Türkiye; kanlı örgütün temsilcileriyle yol arkadaşlığı yapmayı demokratik çözüm olarak sunan bir iktidarın siyasi cinnetini yaşamaktadır.
Cinnetin bir aşaması da sözde Demokratikleşme Paketinin TBMM'ye getirilerek ayrılıkçı projelerin milletin vekillerine onaylatılması hazırlıklarıdır.
Bu menhus paketin ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda mutabakata varılan 60 maddenin parlamentodan geçirilmesi için AKP iktidarının çaba gösterdiği bir zamanda, hükümet icraatının anayasa ve yasalara uygunluğu araştırılmalıdır.
Başbakan Erdoğan'ın, 3 yıl önceki anayasa değişikliği sürecinde Mustafa Pehlivanoğlu'nun mektubunu okurken döktüğü timsah gözyaşlarını, uzlaşmalı anayasa maddelerini meclisten geçirebilmek için getirildiğinde tutuklu milletvekilleri için de akıtması pek‰l‰ mümkündür. Sayın Erdoğan, başkanlık sistemine giden ve bölücülerin hayallerini hakikate çeviren yolda her çareye başvuracaktır.
CUMHURİYET SAVCILARINA ÇAĞRI
Basında AKP'nin kavalını çalan yazarlara ve sözde aydınlara tavsiyemiz, AKP'nin projelerinin anayasa ve yasalara uygunluğunu tartışmaya açmalarıdır. Zira hükümetin mill” iradeyi ve mevcut yasaları hiçe sayarak reform adı altında çıkarmaya çalıştığı bölücü değişimler, demokratikleşme diye sunduğu projeler, henüz yürürlükte olan anayasaya aykırıdır. Yeni anayasa çalışmalarının sürüyor olması, mevcudun yok sayılmasını sağlamaz. Cumhuriyet savcıları iktidarın projelerini didik didik etmeli, bunların meşruiyetini, uygulayıcıların ehliyet ve maksadını masaya yatırmalıdır.
CUMHURBAŞKANI DESTEĞİNİ ÇEKMELİ
İktidarın bölücülere verdiği tavizleri katmerlendiren son karar, Cumhurbaşkanlığı tarafından alınmıştır. Sağlığında bölücülük yapmakla meşhur olan ve Türk milletine ihanetten başka marifeti bulunmayan ölmüş bir sanatçıya " Türk kültür ve sanatına katkılarından dolayı " ödül verilmesi kararlaştırılmıştır. Türk milletine hakaret anlamına gelen ve mill” iradeyi hiçe sayan bu akla zarar kararı şiddetle kınıyoruz. Ödül verileceği ilan edilen sanatçı, Türkiye'yi terk ederek gittiği ülkeden milletimize galiz küfürler savurmuş biridir. Sayın Cumhurbaşkanını, Türk milletini derinden yaralayan bu karardan ve iktidarın uygulamalarını destekleyen çabalarından vazgeçmeye davet ediyoruz. Aksi takdirde AKP iktidarının tarihi sorumluluk ve vebaline kendisi de ortak olacaktır."
Dünyanın bir numarası Putin
Forbes Dergisi'nin her yıl yayınladığı dünyanın en güçlü kişileri listesinin bir numarası bu yıl Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin oldu. ABD Başkanı Barack Obama ise ikinci sıraya yerleşti. Başbakan Erdoğan güçlü liderler sıralamasına giremedi.
72 kişilik listenin geçen yıl bir numarada olan Obama'yı geride bırakan Putin, Rusya'daki kontrol ve nüfuzunu artırarak "kişisel güç dinamiklerini" değiştirdi. Putin'in halefi Dmitry Medvedev ise 53. sırada bulunuyor. Dergi, Suriye krizindeki tepkisizliği ve muhalefetle yaşadığı bütçe krizi nedeniyle Obama'nın bu yıl ikinci sıraya gerilediğini belirtti.
Listeye girmek için gereken kriterler arasında güçlü insanların yönettiği kişi sayısı, servetleri ya da yönettikleri para miktarı, söz sahibi oldukları alanlar ve dünya çapındaki gelişmeler üzerindeki etkileri yer alıyor. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Şi Cinping listenin üçüncü sırasında, Papa Francis dördüncü, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ise beşinci sırada yer alıyor.
Forbes'in en zenginler listesinde birinci sırada yer alan Microsoft'un kurucusu Bill Gates, en güçlüler listesinde ise 6. sırada bulunuyor. ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke 7. sırada.
Listedeki en yaşlı isim olan 89 yaşındaki Suudi Kralı Abdullah 8. sırada. Kralı, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi takip ediyor. Listenin 10. sırasında ABD'li süpermarket zinciri Wal-Mart'ın CEO'su Michael Duke yer alıyor.
Genelde siyasi liderler ve iş adamlarının yer aldığı listenin 67. sırasında ise ilginç bir isim yer alıyor. Dünyanın en güçlü uyuşturucu kaçakçısı olarak gösterilen ve Meksika'dan ABD'ye sokulan uyuşturucu madde trafiğinin yüzde 25'inde sorumlu olduğu tahmin edilen Sinaloa kartelinin lideri Joaquin Guzman Loera.
72 kişilik listenin geçen yıl bir numarada olan Obama'yı geride bırakan Putin, Rusya'daki kontrol ve nüfuzunu artırarak "kişisel güç dinamiklerini" değiştirdi. Putin'in halefi Dmitry Medvedev ise 53. sırada bulunuyor. Dergi, Suriye krizindeki tepkisizliği ve muhalefetle yaşadığı bütçe krizi nedeniyle Obama'nın bu yıl ikinci sıraya gerilediğini belirtti.
Listeye girmek için gereken kriterler arasında güçlü insanların yönettiği kişi sayısı, servetleri ya da yönettikleri para miktarı, söz sahibi oldukları alanlar ve dünya çapındaki gelişmeler üzerindeki etkileri yer alıyor. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Şi Cinping listenin üçüncü sırasında, Papa Francis dördüncü, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ise beşinci sırada yer alıyor.Forbes'in en zenginler listesinde birinci sırada yer alan Microsoft'un kurucusu Bill Gates, en güçlüler listesinde ise 6. sırada bulunuyor. ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke 7. sırada.
Listedeki en yaşlı isim olan 89 yaşındaki Suudi Kralı Abdullah 8. sırada. Kralı, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi takip ediyor. Listenin 10. sırasında ABD'li süpermarket zinciri Wal-Mart'ın CEO'su Michael Duke yer alıyor.
Genelde siyasi liderler ve iş adamlarının yer aldığı listenin 67. sırasında ise ilginç bir isim yer alıyor. Dünyanın en güçlü uyuşturucu kaçakçısı olarak gösterilen ve Meksika'dan ABD'ye sokulan uyuşturucu madde trafiğinin yüzde 25'inde sorumlu olduğu tahmin edilen Sinaloa kartelinin lideri Joaquin Guzman Loera.
TSK’yı tasfiye harekatında dönemin yakın tanığı Ümit Yalım’dan açıklama ve soru
![]() |
| Ahmet Takan |
ADSIZ’da askeri konularda görüşlerine başvurduğum, eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım ile Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in son açıklamaları üzerine sohbet ederken dinlediğim ve bugüne kadar tam bilinmeyen acı bir gerçek sanırım hepinizi şoke edecek cinsten.
Önce bilineni hatırlattı Ümit Yalım;
“Beyaz Saray’da 5 Kasım 2007 tarihinde, Erdoğan ile ABD Başkanı Bush arasında yapılan görüşme sonrasında, Amerika ile Türkiye arasında, terörle mücadele için istihbarat paylaşımı yapılacağı açıklandı.”
O tarihte Genelkurmay karargahında görev yapan Yalım, kamuoyundan bugüne kadar gizlenen şok gerçeği anlattı:
“Amerikan Savunma Bakanlığı/Pentagon, istihbarat paylaşımı için görevlendirilen 35 istihbarat elemanının isim listesini İngilizce mesajla, Genelkurmay Başkanlığı’na ve İçişleri Bakanlığı’na gönderdi. Mesajda istihbarat elemanlarının Ankara’da konuşlu bulunan Amerikan Savunma ve İşbirliği Ofisi’nde (ODC-Office of Defence and Cooperation) çalışacakları belirtiliyordu. Anılan 35 Amerikalı personel, 2007 yılının sonu ile 2008 yılının başında Ankara’ya geldi. Ancak hiçbirisi belirtilen yerde çalışmadı ve istihbarat paylaşımı görevini yerine getirmedi.”“AKP Hükümeti bu elemanları gizliyor mu” diye soran Ümit Yalım şöyle devam etti:
“Asker kişilerin yargılandığı davalarda delil olarak sunulan dijital belgelerin, Amerikan Ordusu’ndaki usullere göre hazırlanmış olduğu ortaya çıkmıştır. Silahlı Kuvvetler’e yapılan komplo ve tasfiye harekatının düğüm noktasının 35 Amerikalı istihbarat elemanı olduğu görülmektedir. Bu elemanların bugüne kadar çalıştıkları yerlerin ve yaptıkları işlerin belirlenmesi halinde TSK’ya karşı yapılan komplonun gün ışığına çıkacağı ortadadır. Gerek muhalefet partilerinin ve gerekse de Genelkurmay’ın bu olayın üzerine giderek konuya açıklık kazandırmaları önem arz etmektedir.”
Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, gündemden düşmesi mümkün olmayan Yargıtay kararları ve Necdet Özel açıklamalarını da değerlendirdi:
“*Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 7’nci maddesine göre Balyoz Davası yenilenmelidir. CMK 7’ye göre, yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür. Balyoz Davası’na kanunen bakmakla görevli ve yetkili mahkemeler Genelkurmay Askeri Mahkemesi ile Askeri Yargıtay’dır. Üçüncü Yargı Paketi’nde bile askeri mahkemelerin CMK 250 / TMK 10 kapsamındaki davalara bakma yetkisi devam etmektedir.
* Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel tarafından, 21 Ekim 2013 günü yapılan yazılı açıklamada, Genelkurmay Başkanı’nın, devlet sorumluluğu bulunan, görev ve yetkileri yasalarla belirlenmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Komutanı ve bir kamu görevlisi olduğu belirtilmiştir. Özel’in sözünü ettiği yasalar, 1324 sayılı Genelkurmay Başkanı’nın Görev ve Yetkilerine ait Kanun, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu’dur. General Özel, 353 sayılı yasanın 8’inci maddesine göre, bir suçun işlendiğini öğrendiğinde askeri savcıya soruşturma açılması için emir vermek ve böylece teşkilatında bulunan Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nin çalışmasını sağlamaktan sorumludur.
* Asker kişilere CMK 250 kapsamında sivil yargı yolunu açan yasanın 21 Ocak 2010 tarihinde iptal edilmesinden sonra, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Çubuklu, devam eden davaların görevsizlik kararı verilerek askeri mahkemelere gönderilmesini bekledikleri açıklamasını yaptı. Sivil mahkemeler dava dosyalarını ve sanıkları askeri mahkemelere göndermedi. Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile sonraki Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner dosyaların ve sanıkların askeri mahkemelere alınması için hiçbir girişimde bulunmadı. 5 Temmuz 2012’de yapılan 3’üncü Yargı Paketi’nde yargılama yetkisi hâlâ Askeri Mahkeme’de. General Özel de dosyaların ve sanıkların askeri mahkemelere alınması için hiçbir girişimde bulunmadı. Yargıtay, yargı mensubu olan İlhan Cihaner’e sahip çıkarken, muhterem Genelkurmay Başkanları kanunen görevli oldukları halde askeri personele sahip çıkmadılar. General Özel’in konuşmasına gerek yok. Sadece, kanunlarla kendisine verilen görevleri yapması yeterli olacaktır.”
'İsrail Suriye'yi vurdu'
Amerikan medyası İsrail'e ait savaş uçaklarının Suriye'deki bir askeri tesisi vurdu...
İsrail'in Suriye'de bir askeri tesisi vurduğu ileri sürüldü. İddia CNN International'dan geldi.
Kanalda yer alan bir haberde İsrail'e ait savaş uçaklarının Hizbullah'a ait silahları barındırdığı gerekçesiyle bir tesisi vurduğu bildirildi
İddia henüz resmi makamlarca doğrulanmadı.
GazeteVatan
İsrail'in Suriye'de bir askeri tesisi vurduğu ileri sürüldü. İddia CNN International'dan geldi.
Kanalda yer alan bir haberde İsrail'e ait savaş uçaklarının Hizbullah'a ait silahları barındırdığı gerekçesiyle bir tesisi vurduğu bildirildi
İddia henüz resmi makamlarca doğrulanmadı.
GazeteVatan
Bu casus uygulamalara dikkat edin!

'Arayan kim' ya da 'Arayanı göster' konseptli söz konusumobil uygulamalar, uygulama dükkanlarından ücretsiz indirilebiliyor. Ancak uygulamalar yüklenildiği akıllı cep telefonundan rehberi bir anlamda 'çalıyor.'
Program kurulum sırasında önceden tanımlı olarak kullanıcıya sormadan telefon rehberini mobil ağ ya da yerel internet üzerinden yurtdışındaki kendi sunucusuna aktarıyor.
Genel olarak "Numara Paylaşım Kulübü" olarak adlandırılan bu uygulamanın rehberini almasını istemeyen kullanıcının, programı indirdikten sonra ivedi olarak cihazın her türlü internet bağlantısını kesip, ayarlar menüsüne girerek önceden işaretli olan kutucuğun içerisini boşaltması gerekiyor.
"Numara Paylaşım Kulübü" açıklamasında ise "Bu, daha da iyi bir arayan-görme deneyimi için kullanıcılar tarafından paylaşılan dünyanın en büyük telefon numarası ağıdır. Uygulama ayarlarını değiştirerek kulübe istediğiniz an katılabilir ya da ayrılabilirsiniz. Eğer ayrılmak isterseniz paylaştığınız bağlantıların tümü kulüpten otomatik olarak silinir. Ancak ayrıldığınızda paylaşılan milyonlarca numaraya erişemezsiniz" açıklamasına yer veriliyor.
Yazılım sunucuya aktarırken kişi hangi isimle kayıt ediyorsa o isimle gönderiyor. Dolayısıyla birini rehberine kötü bir isimle kaydeden kişinin listesi, sunucuya aktarıldıktan sonra başka makinelerde de aynı kötü isimle görülebiliyor.
Yazılımın bir başka özelliği ise herhangi bir cep numarası çevrildiğinde o numaranın sahibinin ismi ekranda görülebiliyor. Mobil abone, GSM operatöründen numarasının gizli kalmasını istese bile bu tür uygulamalar dolayısıyla kimliği belirlenebiliyor.
30 Ekim 2013 Çarşamba
Tarımda sıkıntı büyük
Türkiye’de tarım kesimi dert küpü... Hükümetin tarım politikası, milyonlarca çiftçiyi tarımdan soğuturken, fiyatlarda oynaklığa yol açarak tüketicileri de olumsuz yönde etkiliyor
Tarım kesimi sıkıntılı bir yılı daha geride bırakıyor. AKP’nin 10 yıllık iktidarı döneminde olduğu gibi tarım kesimi 2013 yılını da ‘kârsız’ kapatacak. Gübre, tohum, akaryakıt maliyeti 2013 yılında da ciddi artış gösterirken, çiftçilerin gelirleri yerinde saydı. Bu durum çiftçilerin ektiği ürün desenine de yansıyor. Bir üründen zarar eden bir çiftçi, ertesi yıl başka bir ürüne yöneliyor, bunun sonucunda ekilmeyen ürünün fiyatı şişiyor. Tıpkı patateste olduğu gibi...
Patateste geçen yıl 4 milyon 795 bin 122 ton olan üretim yüzde 16.6 azalarak, 3 milyon 998 bin tona geriledi. Başta elektrik olmak üzere artan girdi fiyatları karşısında üretim gücünü kaybeden ve son iki sezon yaşanan pazarlama problemleri nedeniyle üreticinin ekimden vazgeçmesi bu sonucu doğurdu. Nitekim bugün marketlerde kilogramı 2 TL’ye dayanan patates fiyatı bunun en önemli göstergesi.
Öte yandan fındıkta yaşanan olumsuz iklim şartları nedeniyle rekoltede düşüş yaşanırken Antep fıstığında da olumsuz hava koşullarının yanı sıra yok yılı olması rekoltede düşüşe yol açtı. Toplam üzüm üretiminde yüzde 3.1 oranında azalış bekleniyor. Çay üretiminin ise ikinci sürgün döneminde meydana gelen aşırı sıcakların taze filizlerde yanmaya yol açması nedeniyle üretim geçen yıla göre yüzde 8 azalışla 1 milyon 250 bin tondan 1 milyon 150 bin tona geriledi.
Tarım kesimi sıkıntılı bir yılı daha geride bırakıyor. AKP’nin 10 yıllık iktidarı döneminde olduğu gibi tarım kesimi 2013 yılını da ‘kârsız’ kapatacak. Gübre, tohum, akaryakıt maliyeti 2013 yılında da ciddi artış gösterirken, çiftçilerin gelirleri yerinde saydı. Bu durum çiftçilerin ektiği ürün desenine de yansıyor. Bir üründen zarar eden bir çiftçi, ertesi yıl başka bir ürüne yöneliyor, bunun sonucunda ekilmeyen ürünün fiyatı şişiyor. Tıpkı patateste olduğu gibi...
Patateste geçen yıl 4 milyon 795 bin 122 ton olan üretim yüzde 16.6 azalarak, 3 milyon 998 bin tona geriledi. Başta elektrik olmak üzere artan girdi fiyatları karşısında üretim gücünü kaybeden ve son iki sezon yaşanan pazarlama problemleri nedeniyle üreticinin ekimden vazgeçmesi bu sonucu doğurdu. Nitekim bugün marketlerde kilogramı 2 TL’ye dayanan patates fiyatı bunun en önemli göstergesi.
Öte yandan fındıkta yaşanan olumsuz iklim şartları nedeniyle rekoltede düşüş yaşanırken Antep fıstığında da olumsuz hava koşullarının yanı sıra yok yılı olması rekoltede düşüşe yol açtı. Toplam üzüm üretiminde yüzde 3.1 oranında azalış bekleniyor. Çay üretiminin ise ikinci sürgün döneminde meydana gelen aşırı sıcakların taze filizlerde yanmaya yol açması nedeniyle üretim geçen yıla göre yüzde 8 azalışla 1 milyon 250 bin tondan 1 milyon 150 bin tona geriledi.
BOP'çu Uşaklarının Yıktığı Libya Kaddafi’yi arıyor
Libya halkı Muammer Kaddafi’nin dönemini mumla arıyor. Libya’yı her gün bombalı saldırılarda onlarca sivilin öldüğü bir ülke haline getiren NATO müdahalesi, demokrasi değil kaos getirdi
Tam iki yıl önce Libya lideri merhum Muammer Kaddafi dış destekli isyancı gruplar tarafından yakalanıp, feci bir şekilde öldürülmüştü. 42 yıl boyunca Libya’yı yönetmiş olan Kaddafi’ye “diktatör” diyerek Libya’daki isyancılara destek veren ülkeler, Libya’nın içine düştüğü hergün onlarca kişinin öldüğü kargaşa ortamı konusunda seslerini çıkarmıyorlar. Libya’ya böyle bir demokrasi mi gelecekti soruları ise cevapsız kalıyor. Kaddafi’nin öldürülmesinin ardından istikrarın sağlanamadığı Libya’da güvenlik zaafiyeti yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Libya başbakanının bir kaçırılıp sonra serbest bırakıldığı Libya’da fidye karşılığı adam kaçırma olayları, silahlı gruplar arasında çatışmalar ülkenin öncelikli sorunu olarak gündemi koruyor. Libya’da yaklaşık 10 gün önce kaçırılıp fidye istenen banka müdürü ölü bulundu. Batılı ülkelerdeki medya kuruluşları bile Libya’da yaşanan gerçeği görmezden gelemiyor. İngiltere’de yayınlanan The Guardian gazetesinin bir süre önce sayfalarına taşıdığı Libya analizinde “sivilleri koruma” adına NATO’nun müdahale ettiği Libya’da her gün çok sayıda sivilin öldüğü ifade edildi.
Kimse kutlama yapmadı
23 Ekim Kaddafi’nin devrilmesinin ikinci yıl dönümüydü. Libya Hükümeti 23 Ekim’de halkı Kaddafi’den kurtulma ve yeni bir iktidar kurmanın ikinci yılı vesilesiyle tebrik etti. Fakat Libya’nın hiçbir yerinde herhangi bir kutlama yapılmadı. Geçtiğimiz yıl bazı kutlamalar yapılmıştı. Ama Kaddafi’nin devrilmesinden sadece iki yıl sonra Libya halkı Kaddafi’nin dönemini arar hale geldi. Ülkenin geldiği son durumu değerlendiren Libyalılar, Libya’da hiçbir şeyin düzelmediğini ve hatta fiili olarak ülkeye hakim olan silahlı milisler nedeniyle durumun gittikçe çok daha kötüleştiğini ifade etti. Libya’da hükümet, sayıları binlerle ifade edilen silahlı milislerin silahsızlandırılması için yeterli güçleri ve itkinliklerinin olmadığını itiraf ediyor. Silahlı milislerin sayısının 220 bini aştığı tahmin ediliyor. Uzmanlar Libya’nın istikrara kavuşmasının beş yıldan uzun sürebileceğini ifade ediyor.
Libya halkı Kaddafi’yi arıyor
Bazılarının haksız yere diktatör diye yaftaladıkları Muammer Kaddafi’nin vatandaşlarına sağladığı imkanlardan Libya halkı artık mahrum. Kimseye sözünü dinletemeyen Libya’nın yeni hükümeti, Kaddafi’nin sağladığı imkanları bile halka sağlayamayınca Libyalılar Kaddafi dönemini arar oldu. İşte diktatör denilen Kaddafi’nin vatandaşlarına geçmişte sağladığı imkanlardan bazıları:
Libya yurttaşlarına sıfır faizle kredi veriliyordu.
Öğrencilere yaptıkları tahsile göre oldukça yüksek ücret ödeniyordu.
Dünyanın en ucuz benzini Libya’daydı.
İşsizlere iş bulana kadar tam ücret ödenir.
Evlenen çiftlere bedelsiz olarak konut veriliyordu.
Yurt dışında tahsil yapanlara 2500 Euro harçlık yanında, barınmak ve araç yardımı yapılıyordu.
Ülkede otomobiller halka maliyetine satılıyordu.
Libya’nın dış borcu yoktu.
Eğitim, tahsil ve sağlık hizmetleri tüm Libyalılara bedelsizdi.
Nüfusun yüzde 25’i üniversite diplomalıydı.
Libya’da sokaklarda evsiz ve dilenci bulunmamaktaydı.
Tam iki yıl önce Libya lideri merhum Muammer Kaddafi dış destekli isyancı gruplar tarafından yakalanıp, feci bir şekilde öldürülmüştü. 42 yıl boyunca Libya’yı yönetmiş olan Kaddafi’ye “diktatör” diyerek Libya’daki isyancılara destek veren ülkeler, Libya’nın içine düştüğü hergün onlarca kişinin öldüğü kargaşa ortamı konusunda seslerini çıkarmıyorlar. Libya’ya böyle bir demokrasi mi gelecekti soruları ise cevapsız kalıyor. Kaddafi’nin öldürülmesinin ardından istikrarın sağlanamadığı Libya’da güvenlik zaafiyeti yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Libya başbakanının bir kaçırılıp sonra serbest bırakıldığı Libya’da fidye karşılığı adam kaçırma olayları, silahlı gruplar arasında çatışmalar ülkenin öncelikli sorunu olarak gündemi koruyor. Libya’da yaklaşık 10 gün önce kaçırılıp fidye istenen banka müdürü ölü bulundu. Batılı ülkelerdeki medya kuruluşları bile Libya’da yaşanan gerçeği görmezden gelemiyor. İngiltere’de yayınlanan The Guardian gazetesinin bir süre önce sayfalarına taşıdığı Libya analizinde “sivilleri koruma” adına NATO’nun müdahale ettiği Libya’da her gün çok sayıda sivilin öldüğü ifade edildi.
Kimse kutlama yapmadı
23 Ekim Kaddafi’nin devrilmesinin ikinci yıl dönümüydü. Libya Hükümeti 23 Ekim’de halkı Kaddafi’den kurtulma ve yeni bir iktidar kurmanın ikinci yılı vesilesiyle tebrik etti. Fakat Libya’nın hiçbir yerinde herhangi bir kutlama yapılmadı. Geçtiğimiz yıl bazı kutlamalar yapılmıştı. Ama Kaddafi’nin devrilmesinden sadece iki yıl sonra Libya halkı Kaddafi’nin dönemini arar hale geldi. Ülkenin geldiği son durumu değerlendiren Libyalılar, Libya’da hiçbir şeyin düzelmediğini ve hatta fiili olarak ülkeye hakim olan silahlı milisler nedeniyle durumun gittikçe çok daha kötüleştiğini ifade etti. Libya’da hükümet, sayıları binlerle ifade edilen silahlı milislerin silahsızlandırılması için yeterli güçleri ve itkinliklerinin olmadığını itiraf ediyor. Silahlı milislerin sayısının 220 bini aştığı tahmin ediliyor. Uzmanlar Libya’nın istikrara kavuşmasının beş yıldan uzun sürebileceğini ifade ediyor.
Libya halkı Kaddafi’yi arıyor
Bazılarının haksız yere diktatör diye yaftaladıkları Muammer Kaddafi’nin vatandaşlarına sağladığı imkanlardan Libya halkı artık mahrum. Kimseye sözünü dinletemeyen Libya’nın yeni hükümeti, Kaddafi’nin sağladığı imkanları bile halka sağlayamayınca Libyalılar Kaddafi dönemini arar oldu. İşte diktatör denilen Kaddafi’nin vatandaşlarına geçmişte sağladığı imkanlardan bazıları:
Libya yurttaşlarına sıfır faizle kredi veriliyordu.
Öğrencilere yaptıkları tahsile göre oldukça yüksek ücret ödeniyordu.
Dünyanın en ucuz benzini Libya’daydı.
İşsizlere iş bulana kadar tam ücret ödenir.
Evlenen çiftlere bedelsiz olarak konut veriliyordu.
Yurt dışında tahsil yapanlara 2500 Euro harçlık yanında, barınmak ve araç yardımı yapılıyordu.
Ülkede otomobiller halka maliyetine satılıyordu.
Libya’nın dış borcu yoktu.
Eğitim, tahsil ve sağlık hizmetleri tüm Libyalılara bedelsizdi.
Nüfusun yüzde 25’i üniversite diplomalıydı.
Libya’da sokaklarda evsiz ve dilenci bulunmamaktaydı.
Android Uygulamalarını Bilgisayarda Çalıştırma

Android işletim sisteminin dünya çapında milyonlarca kullanıcının mobil cihazında yüklü olması ve bu işletim sistemi için geliştirilen uygulamların sayısının milyarları aşması beraberinde farklı ihtiyaçları da getirmekte. Kimimiz sürekli kullandığımız anlık mesajlaşma işlemlerini evimizde ya da ofisimizde bilgisayarımızın klavyesini kullanarak daha hızlı ve daha rahat bir şekilde gerçekleştirmeyi isteriz, kimimiz de oynadığımız Android oyunlarını daha büyük ekranda ve daha akıcı bir şekilde oynamak isteriz. Bu sebeplerden ötürü Android uygulamalarını bilgisayarda çalıştırma ihtiyacı doğmaktadır.
Bu ihtiyacı giderebilmek için geliştirilen sınırlı sayıdaki alternatiflerden biri olan BlueStacks birçok Android uygulamasını bilgisayarımızda çalıştırmamıza imkan tanımakta. Bir Android emülatörü olan BlueStacks kullanarak nasıl Android uygulamalarını bilgisayarınızda çalıştırabileceğinizi bu yazımızda resimli olarak anlatacağız. Fakat ilk olarak BlueStacks programını bu bağlantıdan bilgisayarımızı indiriyoruz ve kuruyoruz:
Alıntıdır
İşte kredi kartı batağı! son nokta
Borcunu borçla kapatan ve 'bir karttan çek, diğerine yatır' yolunu izleyen tüketici borcunu döndürmekte zorlanıyor.
Ekonomi yönetimi kredi kartı ve bireysel kredilerde aşırı borçluluğu önlemek için hazırlıklarını sürdürürken, vatandaşın bankaların borcu artıyor.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB)’ne devredilen Risk Merkezi’nin açıkladığı verilere göre, 2013 yılı Ağustos ayı itibariyle kredi kartı borcunu ödemeyen kişi sayısı 469 bin 208 kişi oldu. Bu rakam, geçen yılın tamamında 433 bin 18 kişi olurken, 2011 yılında 253 bin 98 kişi, 2010 yılında 225 bin 205 kişi ve 2009 yılında 278 bin 815 kişi olmuştu.
AĞUSTOS’TA DÜŞTÜ
Kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı, bu yıl Ocak ayında 67 bin 703 kişi olurken, Şubat’ta 2 bin 793 kişi düşüşle 64 bin 910 kişiye geriledi. Mart ayında ise 4 bin 296 kişi artışla 69 bin 206′ye çıkarken, Nisan’da bin kişi yükselişle 76 bin 305, Mayıs’ta 6 bin 143 kişi artışla 82 bin 448′e çıktı. Bu yıl Haziran’da ise
25 bin 855 kişi rekor bir artışla 108 bin 303′e ulaştı. Temmuz’da ise 17 bin kişi düşüşle 90 bin 915′e inen kişi sayısı, yine Ağustos’ta 13 bin kişi düşüşle 77 bin 656 kişiye geriledi.
4 YILDA 2.8 MİLYON KİŞİ BORCUNU ÖDEMEDİ
Risk Merkezi verilerine göre, 2013 yılı ilk 8 ayı itibariyle Ferdi Kredi ve kredi kartı borçlarını ödememiş toplam kişi sayısı, 813 bin 73 kişi oldu. Bu rakam geçen yılın tamamında 772 bin 455, 2011′de 420 bin 682, 2010′da 342 bin 750 ve 2009′da 452 bin 677 kişi olmuştu. Verilere bakıldığında, 2009 yılından bu yana toplam 1.6 milyon kişi kredi kartı borcunu, 2.8 milyon kişi de ferdi ve kredi kartı borcunu ödemedi.
BABACAN ‘TÜKETİCİ KREDİLERİNDEN ENDİŞELİYİZ’ DEMİŞTİ
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin üç yıllık ekonomi yol haritasının açıklandığı toplantıda önceliklerinin cari açığı düşürmek ve yüzde 12.6′ya düşen tasarruf oranlarını artırmak olduğunu söylemişti. Bu kapsamda tüketici kredileri ve kredi kartlarında artan borçluluğa dikkati çeken Babacan, ‘Tüketici kredilerinde endişeliyiz. Bir ayakkabıya 24 ay taksit yapılıyorsa burada sorun görüyoruz’ diyerek, kredi kartı ve bireysel tüketici kredilerde aldıkları bir dizi önlemleri açıklamıştı.
KREDİ KARTINDA BATIK 4.6 MİLYAR LİRA
Merkez Bankası’nın en son 10 Ekim’de açıkladığı Para ve Banka istatistiklerine göre ise tasfiye olunacak tüketici kredileri 4.9 milyar liradan 5 milyar liraya yükselirken, bu tutar bireysel ve kurumsal kredi kartlarında 4.6 milyar liraya ulaştı.
Ekonomi yönetimi kredi kartı ve bireysel kredilerde aşırı borçluluğu önlemek için hazırlıklarını sürdürürken, vatandaşın bankaların borcu artıyor.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB)’ne devredilen Risk Merkezi’nin açıkladığı verilere göre, 2013 yılı Ağustos ayı itibariyle kredi kartı borcunu ödemeyen kişi sayısı 469 bin 208 kişi oldu. Bu rakam, geçen yılın tamamında 433 bin 18 kişi olurken, 2011 yılında 253 bin 98 kişi, 2010 yılında 225 bin 205 kişi ve 2009 yılında 278 bin 815 kişi olmuştu.
AĞUSTOS’TA DÜŞTÜ
Kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı, bu yıl Ocak ayında 67 bin 703 kişi olurken, Şubat’ta 2 bin 793 kişi düşüşle 64 bin 910 kişiye geriledi. Mart ayında ise 4 bin 296 kişi artışla 69 bin 206′ye çıkarken, Nisan’da bin kişi yükselişle 76 bin 305, Mayıs’ta 6 bin 143 kişi artışla 82 bin 448′e çıktı. Bu yıl Haziran’da ise
25 bin 855 kişi rekor bir artışla 108 bin 303′e ulaştı. Temmuz’da ise 17 bin kişi düşüşle 90 bin 915′e inen kişi sayısı, yine Ağustos’ta 13 bin kişi düşüşle 77 bin 656 kişiye geriledi.
4 YILDA 2.8 MİLYON KİŞİ BORCUNU ÖDEMEDİ
Risk Merkezi verilerine göre, 2013 yılı ilk 8 ayı itibariyle Ferdi Kredi ve kredi kartı borçlarını ödememiş toplam kişi sayısı, 813 bin 73 kişi oldu. Bu rakam geçen yılın tamamında 772 bin 455, 2011′de 420 bin 682, 2010′da 342 bin 750 ve 2009′da 452 bin 677 kişi olmuştu. Verilere bakıldığında, 2009 yılından bu yana toplam 1.6 milyon kişi kredi kartı borcunu, 2.8 milyon kişi de ferdi ve kredi kartı borcunu ödemedi.
BABACAN ‘TÜKETİCİ KREDİLERİNDEN ENDİŞELİYİZ’ DEMİŞTİ
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin üç yıllık ekonomi yol haritasının açıklandığı toplantıda önceliklerinin cari açığı düşürmek ve yüzde 12.6′ya düşen tasarruf oranlarını artırmak olduğunu söylemişti. Bu kapsamda tüketici kredileri ve kredi kartlarında artan borçluluğa dikkati çeken Babacan, ‘Tüketici kredilerinde endişeliyiz. Bir ayakkabıya 24 ay taksit yapılıyorsa burada sorun görüyoruz’ diyerek, kredi kartı ve bireysel tüketici kredilerde aldıkları bir dizi önlemleri açıklamıştı.
KREDİ KARTINDA BATIK 4.6 MİLYAR LİRA
Merkez Bankası’nın en son 10 Ekim’de açıkladığı Para ve Banka istatistiklerine göre ise tasfiye olunacak tüketici kredileri 4.9 milyar liradan 5 milyar liraya yükselirken, bu tutar bireysel ve kurumsal kredi kartlarında 4.6 milyar liraya ulaştı.
The Walking Dead 5. Sezon Onayını Aldı

Dördüncü sezon galasıyla 20,2 milyon izleyici sayısına ulaşarak kendi rekorunu kıran The Walking Dead, AMC TV kanalının yaptığı açıklamaya göre beşinci sezon için onay aldı.
The Walking Dead dördüncü sezona ulaşıncaya kadar birçok listede zirveye oynadı ve birçok eleştirmenden olumlu puan aldı. Bunun yanında Emmy Ödüllerine gibi büyük bir ödüle adaylığını koydu ve bu alanda da başarısını korudu.
Kıyamet sonrası zamanda bir grup insanın zombilere karşı yaşam mücadelesi vermesini konu alan dizinin yapımcıları beşinci sezonda da aynı ekiple devam edeceklerini belirtirken oyuncu kadrosuyla ilgili bir değişiklikten bahsetmediler. Belki de bahsetmemeleri gerekiyordur?
İşçiye bir darbe daha!
Kıdem tazminatının yeniden düzenlenmesine ilişkin sosyal taraflara ilk resmi bilgilendirme yapıldı. Hükümet kıdem tazminatını kaldırma niyetinde.
Kıdem tazmitanın yeniden yapılandırılmasına yönelik, hükümet tarafı ilk kez sosyal taraflara resmi bilgilendirme yaptı. Yazılı olarak verilen bilgide, kıdem tazminatının kaldırılmasına yönelik düzenleme önerilmesi dikkat çekti. Daha önce kamuoyuna sadece Çalışma Bakanlığı tarafından kabullenilmeyen bir metin yansımıştı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yıl sonuna kadar özel istihdam büroları aracılığıyla geçici işçi temini, kıdem tazminatı, taşeron işçiliğin yeniden tanımlanması ve geçici sürelerle çalışmayı kolaylaştıran bir iş yaşamı düzenlemesi hazırladığını açıklamıştı. Çalışma yaşamında “esnekleşmeye” yönelik en önemli düzenleme kıdem tazminatı sisteminin değiştirilmesi olacak. Bu konuda, Başbakan Erdoğan’ın “sosyal tarafların uzlaşmasını şart koştuğu” belirtiliyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yeni düzenlemenin “fon esasına dayalı” olacağını belirtmişti. Daha önce sadece Bakan tarafından yapılan açıklamalarla bir çerçeve çizildi, sosyal taraflar dahil kamuoyuna herhangi bir resmi bilgi verilmedi. Geçen yıl ise basına çeşitli çevreler tarafından verilen taslak ise Bakanlık tarafından kabullenilmedi.
Hükümet kanadından olası düzenlemeye ilişkin ilk resmi bilgi geçen hafta sosyal taraflara verildi. Üzerinde çalışılan düzenlemenin 6 sayfalık bir özeti sosyal taraflara sunuldu.
DÜNYA’nın ulaştığı ve sosyal taraflara sunulan önerilen düzenlemelerin çerçevesini çizen metinde yer alan unsurlar şöyle: “İkinci sütun emeklilik” Önerilen sistem literatürde “ikinci sütun emeklilik” olarak adlandırılan, zorunlu prime dayalı bir sistemi öngörüyor. İşçinin çalışma süresince, herhangi bir prim karşılığı olmadan kazandığı mali hak, prime bağlı hale getirildi. Kıdem tazminatının, önerilen şekle dönüştürülmesi halinde Türkiye bütün emeklilik modellerini uygulamaya koymuş olacak. Türkiye’de SGK eliyle yürütülen zorunlu emeklilik ile BES sistemi bulunuyor.
“Tazminat” unsuru kalkıyor
Önerilen düzenlemede, işçilerin korunmasına yönelik olarak işleyen ve işverenin, İş Kanununda yazılı, sözleşmeyi haklı nedenler dışında bir gerekçeyle feshetmesi durumunda ödeme yapılmasına yönelik tazminat unsuru kaldırıldı.
KRİTİK GÜN: 10 KASIM
İhbarın durumu belirsiz
Metinde, kıdem tazminatı kurallarına benzer işleyen “ihbar tazminatı”na ilişkin yeni bir düzenleme olup olmayacağı hakkında bilgi verilmedi. Bu metinle, hükümet kanadı ilk kez kıdem tazminatının kaldırılması yönündeki niyetini beyan etmiş oldu. Daha önce yapılan açıklamalarda, kıdem tazminatının kaldırılmadan bir fon düzenlemesi olacağı belirtilmişti.
Tüm çalışanları kapsayacak
Emeklilik fonu sistemi bütün çalışanları kapsayacak ve geçmiş dönemde işe başlayanlar dahil herkes bu düzenleme kapsamında olacak. Geçmiş dönemde çalışmaya başlayanlardan kıdem tazminatı kapsamında hakkı olanların bu hakları devam edecek. Ancak, işçi ve işveren anlaşmasına bağlı olarak, yeni kurulacak fona kaynak aktarılmak şartıyla çalışanlar fonsistemine geçmekte serbest olacak.
İşveren işçi adına yatıracak
Her işçi adına, özel emeklilik şirketlerinde bir adet emeklilik fonu oluşturulacak. Bu fon, diğer bireysel emeklilik fonlarında olduğu gibi bireysel olarak takip edilebilecek. İşverenler SGK primleriyle birlikte, belirlenen zorunlu emeklilik primini işçi adına yatıracak.
İlk kullanıma 15 yıl şartı
Fonda biriken paralardan ilk kullanım hakkı 15 yıl sigortalılık ve en az 3600 gün (10 yıl) prim ödenmesi şartının birlikte gerçekleşmesi halinde olabilecek. Biriken paranın yarısı çekilebilecek. İşçi 1800 gün (5 yıl) daha çalışmadan ikinci bir para çekemeyecek. Ölüm, emeklilik ve kendi işini kurma durumlarında biriken paranın tamamı çekilebilecek.
Devlet garantör olmayacak
İşverenlerin yatırmadığı primler varsa, bireysel emeklilik şirketi bu yatırılmayan primlerin tutarı ve yatırılması halinde ne kadar nema elde edileceğini hesaplayarak işçiye bildirecek, işçi de işverenden tahsil edecek.
Prim oranı yüzde 3-6 arasında belirlenecek
Mevcut kullanım süre ve şartları çerçevesinde, 1 yılda bir aylık ücret birikimini sağlamaya imkan verecek prim oranının, işçilerin brüt ücretlerinin yüzde 3-6’sı aralığında prim kesilmesinin yeterli olacağı hesaplandı. İşverenlerin yükünün azaltılması amacıyla işsizlik sigortası priminde düşüş yapılabileceği belirtildi.
Fon projeksiyonları
Taraflara verilen metinlerde, fon birikim senaryoları da yer aldı. Buna göre, 100 birimlik bir maaşın yüzde 4 prim yatırılması halinde 15 yıl sonunda, yüzde 3 reel faiz elde edildiği varsayımı altında, ücretin yüzde 9,3’ü ile yüzde 9,6’sı tutarında birikim sağlandığı hesaplandı. Yüzde 4,5-5 oranında prim kesilmesi halinde ise birikim aylığın yüzde 9,7 birim ile 11,7’si arasında değişti. Bu hesaplamalarda reel ücret artışının gerçekleştiği (yüzde 1,5-2,5) bir senaryo baz alındı. 25 yılın sonunda ise birikim tutarı ise aylık ücretin yine bu değişkenlere bağlı olarak yüzde 16,4’ü ile yüzde 23,5’i arasında oluştu. 35 yılda ise yüzde 26,2 ile yüzde 40,1 arasında birikim oluştu. Kıdem tazminatının yerine önerilen fonsisteminin, verimliği ve esnekliği artıracağı, tasarrufları artırarak cari işlemler açığının düşürülmesine katkı vereceği savunuldu.
Dünya Gazetesi/Mehmet Kaya
Kıdem tazmitanın yeniden yapılandırılmasına yönelik, hükümet tarafı ilk kez sosyal taraflara resmi bilgilendirme yaptı. Yazılı olarak verilen bilgide, kıdem tazminatının kaldırılmasına yönelik düzenleme önerilmesi dikkat çekti. Daha önce kamuoyuna sadece Çalışma Bakanlığı tarafından kabullenilmeyen bir metin yansımıştı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yıl sonuna kadar özel istihdam büroları aracılığıyla geçici işçi temini, kıdem tazminatı, taşeron işçiliğin yeniden tanımlanması ve geçici sürelerle çalışmayı kolaylaştıran bir iş yaşamı düzenlemesi hazırladığını açıklamıştı. Çalışma yaşamında “esnekleşmeye” yönelik en önemli düzenleme kıdem tazminatı sisteminin değiştirilmesi olacak. Bu konuda, Başbakan Erdoğan’ın “sosyal tarafların uzlaşmasını şart koştuğu” belirtiliyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yeni düzenlemenin “fon esasına dayalı” olacağını belirtmişti. Daha önce sadece Bakan tarafından yapılan açıklamalarla bir çerçeve çizildi, sosyal taraflar dahil kamuoyuna herhangi bir resmi bilgi verilmedi. Geçen yıl ise basına çeşitli çevreler tarafından verilen taslak ise Bakanlık tarafından kabullenilmedi.
Hükümet kanadından olası düzenlemeye ilişkin ilk resmi bilgi geçen hafta sosyal taraflara verildi. Üzerinde çalışılan düzenlemenin 6 sayfalık bir özeti sosyal taraflara sunuldu.
DÜNYA’nın ulaştığı ve sosyal taraflara sunulan önerilen düzenlemelerin çerçevesini çizen metinde yer alan unsurlar şöyle: “İkinci sütun emeklilik” Önerilen sistem literatürde “ikinci sütun emeklilik” olarak adlandırılan, zorunlu prime dayalı bir sistemi öngörüyor. İşçinin çalışma süresince, herhangi bir prim karşılığı olmadan kazandığı mali hak, prime bağlı hale getirildi. Kıdem tazminatının, önerilen şekle dönüştürülmesi halinde Türkiye bütün emeklilik modellerini uygulamaya koymuş olacak. Türkiye’de SGK eliyle yürütülen zorunlu emeklilik ile BES sistemi bulunuyor.
“Tazminat” unsuru kalkıyor
Önerilen düzenlemede, işçilerin korunmasına yönelik olarak işleyen ve işverenin, İş Kanununda yazılı, sözleşmeyi haklı nedenler dışında bir gerekçeyle feshetmesi durumunda ödeme yapılmasına yönelik tazminat unsuru kaldırıldı.
KRİTİK GÜN: 10 KASIM
İhbarın durumu belirsiz
Metinde, kıdem tazminatı kurallarına benzer işleyen “ihbar tazminatı”na ilişkin yeni bir düzenleme olup olmayacağı hakkında bilgi verilmedi. Bu metinle, hükümet kanadı ilk kez kıdem tazminatının kaldırılması yönündeki niyetini beyan etmiş oldu. Daha önce yapılan açıklamalarda, kıdem tazminatının kaldırılmadan bir fon düzenlemesi olacağı belirtilmişti.
Tüm çalışanları kapsayacak
Emeklilik fonu sistemi bütün çalışanları kapsayacak ve geçmiş dönemde işe başlayanlar dahil herkes bu düzenleme kapsamında olacak. Geçmiş dönemde çalışmaya başlayanlardan kıdem tazminatı kapsamında hakkı olanların bu hakları devam edecek. Ancak, işçi ve işveren anlaşmasına bağlı olarak, yeni kurulacak fona kaynak aktarılmak şartıyla çalışanlar fonsistemine geçmekte serbest olacak.
İşveren işçi adına yatıracak
Her işçi adına, özel emeklilik şirketlerinde bir adet emeklilik fonu oluşturulacak. Bu fon, diğer bireysel emeklilik fonlarında olduğu gibi bireysel olarak takip edilebilecek. İşverenler SGK primleriyle birlikte, belirlenen zorunlu emeklilik primini işçi adına yatıracak.
İlk kullanıma 15 yıl şartı
Fonda biriken paralardan ilk kullanım hakkı 15 yıl sigortalılık ve en az 3600 gün (10 yıl) prim ödenmesi şartının birlikte gerçekleşmesi halinde olabilecek. Biriken paranın yarısı çekilebilecek. İşçi 1800 gün (5 yıl) daha çalışmadan ikinci bir para çekemeyecek. Ölüm, emeklilik ve kendi işini kurma durumlarında biriken paranın tamamı çekilebilecek.
Devlet garantör olmayacak
İşverenlerin yatırmadığı primler varsa, bireysel emeklilik şirketi bu yatırılmayan primlerin tutarı ve yatırılması halinde ne kadar nema elde edileceğini hesaplayarak işçiye bildirecek, işçi de işverenden tahsil edecek.
Prim oranı yüzde 3-6 arasında belirlenecek
Mevcut kullanım süre ve şartları çerçevesinde, 1 yılda bir aylık ücret birikimini sağlamaya imkan verecek prim oranının, işçilerin brüt ücretlerinin yüzde 3-6’sı aralığında prim kesilmesinin yeterli olacağı hesaplandı. İşverenlerin yükünün azaltılması amacıyla işsizlik sigortası priminde düşüş yapılabileceği belirtildi.
Fon projeksiyonları
Taraflara verilen metinlerde, fon birikim senaryoları da yer aldı. Buna göre, 100 birimlik bir maaşın yüzde 4 prim yatırılması halinde 15 yıl sonunda, yüzde 3 reel faiz elde edildiği varsayımı altında, ücretin yüzde 9,3’ü ile yüzde 9,6’sı tutarında birikim sağlandığı hesaplandı. Yüzde 4,5-5 oranında prim kesilmesi halinde ise birikim aylığın yüzde 9,7 birim ile 11,7’si arasında değişti. Bu hesaplamalarda reel ücret artışının gerçekleştiği (yüzde 1,5-2,5) bir senaryo baz alındı. 25 yılın sonunda ise birikim tutarı ise aylık ücretin yine bu değişkenlere bağlı olarak yüzde 16,4’ü ile yüzde 23,5’i arasında oluştu. 35 yılda ise yüzde 26,2 ile yüzde 40,1 arasında birikim oluştu. Kıdem tazminatının yerine önerilen fonsisteminin, verimliği ve esnekliği artıracağı, tasarrufları artırarak cari işlemler açığının düşürülmesine katkı vereceği savunuldu.
Dünya Gazetesi/Mehmet Kaya
29 Ekim 2013 Salı
32 Bit ve 64 Bit Arasındaki Farklar
32 bit ve 64 bit terimleri bir bilgisayarın işlemcisinin (CPU) bilgileri işleme şekilleriyle ilgilidir. Windows'un 32 bit ve 64 bit sürümleri sırasıyla 32 bit ve 64 bit işlemciye sahip bilgisayarlar için tasarlanmıştır.
Windows'un 64 bit sürümü 32 bit sürümüne nazaran daha fazla bellek kullanımına sebep olur. Bu da performansı olumsuz yönde etkiler. O yüzden bilgisayarınızın performansına göre 32 bit veya 64 bit işletim sistemi seçmenizde fayda var. Mesela sahip olduğunuz RAM 4GB ve altıysa 32 bit sistem kullanmalısınız. Eğer üstüyse 64 bit kullanmanızda bir sakınca yoktur ki bu sisteminizin performansını da olumlu yönde etkiler.
Peki sisteminizin 32 bit mi yoksa 64 bit mi olduğunu nerden anlarsınız? Bunu anlamanın iki basit yolu var. Biri Denetim Masası » Sistem yolunu kullanmak. İkincisi ise Başlat » R tuş kombinasyonlarını kullanmak.
Teknik açıdan 32 bit ve 64 bit farkını anlatmak gerekirse durum şöyle özetlenebilir;
32 bit sistemi sadece 4GB RAM'e kadar kullanabilirsiniz. 4GB üstü RAM için 64 bit sistem kullanılmalıdır.
64 bit işletim sisteminde tüm işaretçiler 8 bayt yerine 4 bayt alır. 64 bit sistemde bu da 30% performans artışına yakın bir değere karşılık gelir.
4GB RAM'e sahip olsanız bile birçok 32 bit işletim sistemi, çalışan yazılımların sadece 2GB'a kadar kullanmalarına izin verir. Kalan 2GB işletim sistemi ise uygulamalar ve sürücülerle data paylaşımı için rezerve edilir.
32 bit 64 bit farkını kullanıcı açısından değerlendirmek gerekirse;
Uygulama hızı 64 bit de 32 bit'e göre daha hızlıdır. Uygulamanın da 64 bit desteğinin olması gerekir, pek çok kullanıcı bu hız farkına varamayabilir. Fakat bu fark sistemi rahatlatmaya yeter.
Video, fotoğraf gibi büyük boyutlu dosyalarla işlem yapıyorsanız iyi bir RAM'e ihtiyacınız olacağından 32 bit yerine 64 bit sistem seçmelisiniz.
Bazı donanımlar 64 bit sürücüsüne sahip değildir. Anakartın ve işlemcinin 64 bit olması yeterli olmayabilir ilave donanımlar için 64 bit sürücüsü var mı diye kontrol edilmelidir. Bunu zaten 64 bit bir işletim sistemi CD/DVD'si taktığınızda anlayabilirsiniz. Desteklemiyorsa uyarı verecektir.
Yazıyı bitirmeden önce küçük bir not düşmek gerekirse bazı makalelerde 32 bit, x86 olarak da anılabilir. 64 bit işletim sistemlerindeki Program Files klasörünün yanında Program Dosyaları (x86) adında farklı bir klasörün bulunmasının nedeni de budur. Bu klasörün içinde 64 bit işletim sisteminde bulunan 32 bit destekli yazılımlar bulunur.
Windows'un 64 bit sürümü 32 bit sürümüne nazaran daha fazla bellek kullanımına sebep olur. Bu da performansı olumsuz yönde etkiler. O yüzden bilgisayarınızın performansına göre 32 bit veya 64 bit işletim sistemi seçmenizde fayda var. Mesela sahip olduğunuz RAM 4GB ve altıysa 32 bit sistem kullanmalısınız. Eğer üstüyse 64 bit kullanmanızda bir sakınca yoktur ki bu sisteminizin performansını da olumlu yönde etkiler.
Peki sisteminizin 32 bit mi yoksa 64 bit mi olduğunu nerden anlarsınız? Bunu anlamanın iki basit yolu var. Biri Denetim Masası » Sistem yolunu kullanmak. İkincisi ise Başlat » R tuş kombinasyonlarını kullanmak.
Teknik açıdan 32 bit ve 64 bit farkını anlatmak gerekirse durum şöyle özetlenebilir;
32 bit sistemi sadece 4GB RAM'e kadar kullanabilirsiniz. 4GB üstü RAM için 64 bit sistem kullanılmalıdır.
64 bit işletim sisteminde tüm işaretçiler 8 bayt yerine 4 bayt alır. 64 bit sistemde bu da 30% performans artışına yakın bir değere karşılık gelir.
4GB RAM'e sahip olsanız bile birçok 32 bit işletim sistemi, çalışan yazılımların sadece 2GB'a kadar kullanmalarına izin verir. Kalan 2GB işletim sistemi ise uygulamalar ve sürücülerle data paylaşımı için rezerve edilir.
32 bit 64 bit farkını kullanıcı açısından değerlendirmek gerekirse;
Uygulama hızı 64 bit de 32 bit'e göre daha hızlıdır. Uygulamanın da 64 bit desteğinin olması gerekir, pek çok kullanıcı bu hız farkına varamayabilir. Fakat bu fark sistemi rahatlatmaya yeter.
Video, fotoğraf gibi büyük boyutlu dosyalarla işlem yapıyorsanız iyi bir RAM'e ihtiyacınız olacağından 32 bit yerine 64 bit sistem seçmelisiniz.
Bazı donanımlar 64 bit sürücüsüne sahip değildir. Anakartın ve işlemcinin 64 bit olması yeterli olmayabilir ilave donanımlar için 64 bit sürücüsü var mı diye kontrol edilmelidir. Bunu zaten 64 bit bir işletim sistemi CD/DVD'si taktığınızda anlayabilirsiniz. Desteklemiyorsa uyarı verecektir.
Yazıyı bitirmeden önce küçük bir not düşmek gerekirse bazı makalelerde 32 bit, x86 olarak da anılabilir. 64 bit işletim sistemlerindeki Program Files klasörünün yanında Program Dosyaları (x86) adında farklı bir klasörün bulunmasının nedeni de budur. Bu klasörün içinde 64 bit işletim sisteminde bulunan 32 bit destekli yazılımlar bulunur.
'Ölümcül Deney 6' Geliyor!

Yönetmen Paul W.S. Anderson, Resident Evil 6 için sonbaharda kamera arkasına geçiyor. Net bir başlangıç tarihi olmayan çekimlerin sonbaharda başlaması ve 2014'te vizyona girmesi hedefleniyor.
Resident Evil 6'nın muhtemel oyuncu kadrosu Milla Jovovich, Sienna Guillory, Michelle Rodriguez, ve Boris Kodjoe olacağı tahmin ediliyor.
2002'deki ilk filmden bu yana Paul W.S. Anderson'un senarsunda titizlikle çalıştığı serinin son filmi için senaryo çalışması tamamlandı.
Resident Evil 6'nın serinin son filmi olacağını biliyoruz.
28 Ekim 2013 Pazartesi
'Bölücükten sabıka yemiş bir PKK'lıya ödül vermek nankörlüktür'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajda, Ahmet Kaya'ya Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verilmesini eleştirdi.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, mesajında Ahmet Kaya'ya ödül verilmesiyle ilgili sert eleştiriler yöneltti. Ahmet Kaya'yı "bölücülükten, terör örgütü yandaşlığından sicil almış ve sabıka yemiş bir PKK'lıya" şeklinde tanımlayan Bahçeli, şarkıcıya ödül verilmesini "nankörlük" olarak yorumladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajın tam metni:
Türkiye Cumhuriyeti'nin 90. yıldönümünü karşılamanın ve kutlamanın eşsiz heyecan ve coşkusunu yaşıyoruz.
Cumhuriyet, bağımsızlık ülküsü etrafında mutlak anlamda buluşan ve birleşen aziz milletimizin, örneğine az rastlanır bir irade ve cesaret ile zafere ulaştırdığı Kurtuluş Savaşımızın neticesidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde ilan edilen Cumhuriyet'imiz, vatan ve millet sevdasının ölmez eseri olarak vücut bulmuş ve kutsal vatanımızın geleceğini şekillendirerek milletin gücünü tescillemiştir.
Milli mücadele ruhu savaş şartlarında dahi milli egemenliğin ilke ve esaslarından ayrılmamış, demokrasinin yegane yol olduğunu hiç ihmal ve inkar etmemiştir.
Aziz şehitlerimizin kanlarıyla suladığı vatan topraklarında; kişilere, ayrıcalıklı kesimlere, elitlere veya zümrelere dayalı yönetim yerine, milletin hakimiyeti kurumsallaştırılmış ve kararlaştırılmıştır.
1920'li yıllara kadar, iki asrı geçen bir süre durağanlığın, gerilemenin ve nihayetinde de çöküşün dar kalıplarına sıkışıp kalan yüksek millet kudreti, Cumhuriyetle birlikte yeni bir başlangıç yapmış ve kendi geleceğini bizzat eline almıştır.
Cumhuriyet; farklılıkları, ayrılıkları ve ihtilafları aşarak milli kimlik şuurunun ve birlikte var olma azminin etrafında birleşen Türk milletinin, asaletle perçinlediği ve temellendirdiği yönetim sisteminin adı ve şanı olarak 90 yılı geride bırakmıştır.
Büyük milletimizin, 19 Mayıs 1919'dan 29 Ekim 1923'e kadar geçen süre içinde verdiği bağımsızlık ve istikbal mücadelesi Cumhuriyet'in adım adım inşası adına saygı ve hayranlıkla andığımız bir zaman aralığı olmuştur.
Cumhuriyet; fikren, zihnen ve vicdanen hür nesilleri hedefleyen, milli irade ve egemenliği şart koşan muhterem bir millet projesi olarak gönlümüzde ve vicdanımızda her daim yaşayacak ve yaşatılacaktır.
Bilinmelidir ki, Cumhuriyet dinamizme, katılıma, sürekli gelişmeye ve güvene dayanan; dün, bugün ve gelecek ölçeğinde uyum ve dengeyi sağlayan bir yönetim modelidir.
Hiç kuşkusuz ki, eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin garantisi ve teminatı Cumhuriyet'in mesaj ve ruhunda saklıdır.
Bu yüzden, Cumhuriyet dışında macera arayanlar, ham ve kuru hayallerin peşinden koşarak Cumhuriyet'in başına numara iliştirmeye çalışanlar, Cumhuriyet yanlısı görünüp de en üst düzeyde karşı hareket içinde bulunanlar yanlış ve yozlaşma içinde kıvrananlardan başkası değildir.
Şurası da açık bir gerçektir ki, Türk milletinin 29 Ekim 1923 tarihinde verdiği son ve kesin kararını çatışma, çekişme ve husumet konusu yapan çevreler, her şeyden önce Cumhuriyet'in anlam ve saygınlığıyla problemi olanlardır.
Cumhuriyet'i yıkmak için ortam ve fırsat kollayan mihraklarla, Cumhuriyet kutlamalarını krize dönüştüren kesimlerin aynı karanlık hedefe hizmet etmeleri çok acı ve vahim bir durum olarak gün yüzüne çıkmıştır.
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının; birliğe, beraberliğe ve sevgiye kaynaklık etmesi gerekirken kavga ve kargaşaya yol açması maksatlı faaliyet ve niyetlerin ne kadar mesafe aldığını göstermektedir.
Ayrıca Türk milletini reddeden, milleti anonim bir kalabalık ve isimsiz bir yığın görmekle kalmayıp 36 etnik grup tetikçiliğine soyunanların Cumhuriyet'tin anti tezi, karşı kutbu ve muarızı oldukları artık resmileşmiş ve alenileşmiştir.
Cumhuriyet'i, siyasi ikbal, şahsi hırs ve art niyetli tutumlarla sarsmak ve itibarına zarar vermek şüphesiz ki haksızlık ve kötü niyetliliktir.
Cumhuriyet Bayramı'nı değersizleştirip alanını daraltanlarla, yangına körükle giderek Cumhuriyet hazımsızlarına koz verenlerin gerçekte bir elmanın iki yarısı oldukları belli ve ortadadır.
Unutulmasın ki, bu milli bayramı hesaplaşma ve restleşme sahası olarak görüp, huzursuzluk ve cepheleşmeyi ileri dereceye taşıyanlar millet hafızasından çıkmayacak, demokratik cezadan kurtulamayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti; ülke, millet ve egemenlik unsurları ve bunun yanında yasama, yürütme ve yargı organları bakımından teklik özelliği olan bir üniter devlet olarak ilelebet payidar kalacaktır.
Cumhuriyet üzerinden geçinen istismarcılar ile Cumhuriyet karşısında mevzilenen inkârcılar Türk milletinin yüksek erdemi sayesinde emellerine inşallah muvaffak olamayacaklardır.
Diğer taraftan Cumhuriyet'in 90. Yılını idrak ettiğimiz şu günlerde, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün müzik dalında; bölücülükten, terör örgütü yandaşlığından sicil almış ve sabıka yemiş bir PKK'lıya vefatının üzerinden 13 yıl sonra tevdi edilmesi Türk milletine saygısızlığın ve nankörlüğün aldığı boyutu göstermesi bakımından ibretliktir.
Cumhura baş olmayı, bölücü örgüt taraftarlığının aklanması ve ödüllendirilmesi olarak görenlerin bu yanlış ve izahı olmayan kararından dönmesini beklemek en tabii ve ahlaki hakkımızdır.
Devletin tepe noktasında bulunanların, Cumhuriyet'i yıkma emelinde olanlarla aynı kareye girmeleri, bu mihrakları taltif ve mükâfatlandırmaları her şeyden önce kendi isimlerini lekeleyecek, saygınlıklarına da gölge düşürecektir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerin bölücülük yarışında değil, hizmet ve eser üretme mücadelesiyle isimlerinden bahsettirmeleri en halisane dileğimizdir.
Bu düşüncelerle, adıyla oynanan büyük Türk milletinin Cumhuriyet Bayramı'nı en samimi duygularımla tebrik ediyor, bilhassa kutlu varlığının sonsuza kadar devam edeceğini herkesin bilmesinde fayda görüyorum.
Cumhuriyetin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm kahramanlarımıza, tüm aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, manevi hatıralarını hürmetle yâd ediyorum.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, mesajında Ahmet Kaya'ya ödül verilmesiyle ilgili sert eleştiriler yöneltti. Ahmet Kaya'yı "bölücülükten, terör örgütü yandaşlığından sicil almış ve sabıka yemiş bir PKK'lıya" şeklinde tanımlayan Bahçeli, şarkıcıya ödül verilmesini "nankörlük" olarak yorumladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajın tam metni:
Türkiye Cumhuriyeti'nin 90. yıldönümünü karşılamanın ve kutlamanın eşsiz heyecan ve coşkusunu yaşıyoruz.
Cumhuriyet, bağımsızlık ülküsü etrafında mutlak anlamda buluşan ve birleşen aziz milletimizin, örneğine az rastlanır bir irade ve cesaret ile zafere ulaştırdığı Kurtuluş Savaşımızın neticesidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde ilan edilen Cumhuriyet'imiz, vatan ve millet sevdasının ölmez eseri olarak vücut bulmuş ve kutsal vatanımızın geleceğini şekillendirerek milletin gücünü tescillemiştir.
Milli mücadele ruhu savaş şartlarında dahi milli egemenliğin ilke ve esaslarından ayrılmamış, demokrasinin yegane yol olduğunu hiç ihmal ve inkar etmemiştir.
Aziz şehitlerimizin kanlarıyla suladığı vatan topraklarında; kişilere, ayrıcalıklı kesimlere, elitlere veya zümrelere dayalı yönetim yerine, milletin hakimiyeti kurumsallaştırılmış ve kararlaştırılmıştır.
1920'li yıllara kadar, iki asrı geçen bir süre durağanlığın, gerilemenin ve nihayetinde de çöküşün dar kalıplarına sıkışıp kalan yüksek millet kudreti, Cumhuriyetle birlikte yeni bir başlangıç yapmış ve kendi geleceğini bizzat eline almıştır.
Cumhuriyet; farklılıkları, ayrılıkları ve ihtilafları aşarak milli kimlik şuurunun ve birlikte var olma azminin etrafında birleşen Türk milletinin, asaletle perçinlediği ve temellendirdiği yönetim sisteminin adı ve şanı olarak 90 yılı geride bırakmıştır.
Büyük milletimizin, 19 Mayıs 1919'dan 29 Ekim 1923'e kadar geçen süre içinde verdiği bağımsızlık ve istikbal mücadelesi Cumhuriyet'in adım adım inşası adına saygı ve hayranlıkla andığımız bir zaman aralığı olmuştur.
Cumhuriyet; fikren, zihnen ve vicdanen hür nesilleri hedefleyen, milli irade ve egemenliği şart koşan muhterem bir millet projesi olarak gönlümüzde ve vicdanımızda her daim yaşayacak ve yaşatılacaktır.
Bilinmelidir ki, Cumhuriyet dinamizme, katılıma, sürekli gelişmeye ve güvene dayanan; dün, bugün ve gelecek ölçeğinde uyum ve dengeyi sağlayan bir yönetim modelidir.
Hiç kuşkusuz ki, eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin garantisi ve teminatı Cumhuriyet'in mesaj ve ruhunda saklıdır.
Bu yüzden, Cumhuriyet dışında macera arayanlar, ham ve kuru hayallerin peşinden koşarak Cumhuriyet'in başına numara iliştirmeye çalışanlar, Cumhuriyet yanlısı görünüp de en üst düzeyde karşı hareket içinde bulunanlar yanlış ve yozlaşma içinde kıvrananlardan başkası değildir.
Şurası da açık bir gerçektir ki, Türk milletinin 29 Ekim 1923 tarihinde verdiği son ve kesin kararını çatışma, çekişme ve husumet konusu yapan çevreler, her şeyden önce Cumhuriyet'in anlam ve saygınlığıyla problemi olanlardır.
Cumhuriyet'i yıkmak için ortam ve fırsat kollayan mihraklarla, Cumhuriyet kutlamalarını krize dönüştüren kesimlerin aynı karanlık hedefe hizmet etmeleri çok acı ve vahim bir durum olarak gün yüzüne çıkmıştır.
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının; birliğe, beraberliğe ve sevgiye kaynaklık etmesi gerekirken kavga ve kargaşaya yol açması maksatlı faaliyet ve niyetlerin ne kadar mesafe aldığını göstermektedir.
Ayrıca Türk milletini reddeden, milleti anonim bir kalabalık ve isimsiz bir yığın görmekle kalmayıp 36 etnik grup tetikçiliğine soyunanların Cumhuriyet'tin anti tezi, karşı kutbu ve muarızı oldukları artık resmileşmiş ve alenileşmiştir.
Cumhuriyet'i, siyasi ikbal, şahsi hırs ve art niyetli tutumlarla sarsmak ve itibarına zarar vermek şüphesiz ki haksızlık ve kötü niyetliliktir.
Cumhuriyet Bayramı'nı değersizleştirip alanını daraltanlarla, yangına körükle giderek Cumhuriyet hazımsızlarına koz verenlerin gerçekte bir elmanın iki yarısı oldukları belli ve ortadadır.
Unutulmasın ki, bu milli bayramı hesaplaşma ve restleşme sahası olarak görüp, huzursuzluk ve cepheleşmeyi ileri dereceye taşıyanlar millet hafızasından çıkmayacak, demokratik cezadan kurtulamayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti; ülke, millet ve egemenlik unsurları ve bunun yanında yasama, yürütme ve yargı organları bakımından teklik özelliği olan bir üniter devlet olarak ilelebet payidar kalacaktır.
Cumhuriyet üzerinden geçinen istismarcılar ile Cumhuriyet karşısında mevzilenen inkârcılar Türk milletinin yüksek erdemi sayesinde emellerine inşallah muvaffak olamayacaklardır.
Diğer taraftan Cumhuriyet'in 90. Yılını idrak ettiğimiz şu günlerde, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün müzik dalında; bölücülükten, terör örgütü yandaşlığından sicil almış ve sabıka yemiş bir PKK'lıya vefatının üzerinden 13 yıl sonra tevdi edilmesi Türk milletine saygısızlığın ve nankörlüğün aldığı boyutu göstermesi bakımından ibretliktir.
Cumhura baş olmayı, bölücü örgüt taraftarlığının aklanması ve ödüllendirilmesi olarak görenlerin bu yanlış ve izahı olmayan kararından dönmesini beklemek en tabii ve ahlaki hakkımızdır.
Devletin tepe noktasında bulunanların, Cumhuriyet'i yıkma emelinde olanlarla aynı kareye girmeleri, bu mihrakları taltif ve mükâfatlandırmaları her şeyden önce kendi isimlerini lekeleyecek, saygınlıklarına da gölge düşürecektir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerin bölücülük yarışında değil, hizmet ve eser üretme mücadelesiyle isimlerinden bahsettirmeleri en halisane dileğimizdir.
Bu düşüncelerle, adıyla oynanan büyük Türk milletinin Cumhuriyet Bayramı'nı en samimi duygularımla tebrik ediyor, bilhassa kutlu varlığının sonsuza kadar devam edeceğini herkesin bilmesinde fayda görüyorum.
Cumhuriyetin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm kahramanlarımıza, tüm aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, manevi hatıralarını hürmetle yâd ediyorum.
Türk'e söven baş Tacı ediliyor..Hacı hacıyı Mekke'de Hain haini dakikada bulur
Son zamanlarda Ahmet Kaya’nın adı, medyada sıkça yer almaya başladı. Çünkü geçtiğimiz hafta içinde, ölüm yıldönümü nedeniyle Ahmet Kaya için hazırlanan anma programı oldukça dikkat çekici açılımları beraberinde getirdi. Bir zamanlar devlet ve Türklük karşıtı konuşmaları nedeniyle herkesin karşı olduğu bu kişi, nedense son günlerce masum kardeşlik türküleri söyleyen bir sanatçı gibi anılıyor. Hazırlanan programa sanat ve politika alanından ünlü isimlerin katılması yoluyla, Türk milletinde gerçek yüzünü aşağıda açıklayacağımız Ahmet Kaya hakkında bir Yakınlık oluşturulmaya çalışılıyor.
Ahmet Kaya’ya karşı tutum geliştirenlerin temel hareket noktası, bu kişinin yaşamı boyunca Türklük ve Türkiye aleyhtarlığı yapmasıdır. Her fırsatta “barış ve kardeşlik” nutukları atıyor gibi görünse de, özellikle yurt dışındaki konserlerinde apaçık pkk sempatizanı olduğunu gösteren açıklamalar yapmış, terörist ağzıyla şarkılar söylemiştir. Evet bunlar uydurma değildir ve hepsi, aşağıdaki videoda göreceğiniz üzere belgelerle kanıtlanabilir bilgilerdir.
Türkiye’de yaptığı bölücü konuşmalar nedeniyle yurt dışına kaçan Ahmet Kaya, Türkiye’ye her konserinde kan kusmuş, Almanya’da görüntülendiği ilk günlerde Türkiye’den kaçarken yanında ne getirdiği sorulduğunda “Arabam şerefsizlerin ülkesinde kaldı.” diyerek Türklere apaçık “şerefsiz” diyerek hakaret etmiştir. Paris’teki bir konserine girilen kapıya “Türkler ve köpekler giremez” tabelasını, yine Ahmet Kaya‘nın kendisi astırmıştır. Bir konuşmasında “Dağdaki adamın -ki bunlar terörist oluyorlar- paraya ihtiyacı var.” demiştir. Berlin ve Münih’te yaptığı tüm konserlerde şerefsiz Apo’nun posterinin altında sahneye çıkmıştır. Yine aşağıdaki videoda izleyebileceğiniz bir konserinde “Kürdüz sonuna kadar, kürdüz ölene kadar, vallahi APO‘yu özledik!” sözlerinin sıkça tekrarından oluşan bir şarkıyı binlerce pkk sempatizanıyla birlikte söylemiştir.
Yukarıdaki videoyu izledikten sonra, hâlâ “Biz Ahmet Kaya’yı kişiliği için değil, sanatçılığı için dinliyoruz.” diyen gafiller olacak mıdır acaba? Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına böylesine diş bileyen azılı bir hainin kürtçülük propagandasını “sanat” diye nitelendirenler, bu adamı (?) övenler karşısında susmaya devam edecekler mi? Neşet Ertaş’ın adını unutmaya başlayan milletimiz, bir bölücüyü başına tac yapma çabasının arkasındaki derin oyunu fark etmeyecek mi hâlâ?
Lütfen bu haini artık dinlemeyin, dinletmeyin ve yukarıdaki videoyu çevrenizdeki herkese izletin.
Tanrı TÜRK’ü korusun!
Ahmet Kaya’ya karşı tutum geliştirenlerin temel hareket noktası, bu kişinin yaşamı boyunca Türklük ve Türkiye aleyhtarlığı yapmasıdır. Her fırsatta “barış ve kardeşlik” nutukları atıyor gibi görünse de, özellikle yurt dışındaki konserlerinde apaçık pkk sempatizanı olduğunu gösteren açıklamalar yapmış, terörist ağzıyla şarkılar söylemiştir. Evet bunlar uydurma değildir ve hepsi, aşağıdaki videoda göreceğiniz üzere belgelerle kanıtlanabilir bilgilerdir.
Türkiye’de yaptığı bölücü konuşmalar nedeniyle yurt dışına kaçan Ahmet Kaya, Türkiye’ye her konserinde kan kusmuş, Almanya’da görüntülendiği ilk günlerde Türkiye’den kaçarken yanında ne getirdiği sorulduğunda “Arabam şerefsizlerin ülkesinde kaldı.” diyerek Türklere apaçık “şerefsiz” diyerek hakaret etmiştir. Paris’teki bir konserine girilen kapıya “Türkler ve köpekler giremez” tabelasını, yine Ahmet Kaya‘nın kendisi astırmıştır. Bir konuşmasında “Dağdaki adamın -ki bunlar terörist oluyorlar- paraya ihtiyacı var.” demiştir. Berlin ve Münih’te yaptığı tüm konserlerde şerefsiz Apo’nun posterinin altında sahneye çıkmıştır. Yine aşağıdaki videoda izleyebileceğiniz bir konserinde “Kürdüz sonuna kadar, kürdüz ölene kadar, vallahi APO‘yu özledik!” sözlerinin sıkça tekrarından oluşan bir şarkıyı binlerce pkk sempatizanıyla birlikte söylemiştir.
Yukarıdaki videoyu izledikten sonra, hâlâ “Biz Ahmet Kaya’yı kişiliği için değil, sanatçılığı için dinliyoruz.” diyen gafiller olacak mıdır acaba? Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına böylesine diş bileyen azılı bir hainin kürtçülük propagandasını “sanat” diye nitelendirenler, bu adamı (?) övenler karşısında susmaya devam edecekler mi? Neşet Ertaş’ın adını unutmaya başlayan milletimiz, bir bölücüyü başına tac yapma çabasının arkasındaki derin oyunu fark etmeyecek mi hâlâ?
Lütfen bu haini artık dinlemeyin, dinletmeyin ve yukarıdaki videoyu çevrenizdeki herkese izletin.
Tanrı TÜRK’ü korusun!
Orkun KUTLU
****
PKK’nın çaputları altında konser veren ve “Vallahi Apo’yu özledik!” diyen Ahmet KAYA demokrasi şehidi oluverir, “Türk’ün kirli kanından boşalacak yeri Ermeni’nin asil ve temiz kanı dolduracaktır!” diye karşılık veren ve İstiklâl Marşımız için “Bu mu bütünleştirici marş? Bu düpedüz ırkçılıktır!” diyen adam öldürülür ve demokrasi şehidi oluverir!
Bu tür adamların Türk düşmanlığı yapmaları “düşünce ve ifade özgürlüğü” olmuştur hep. Benim bu Türk düşmanlarına karşı çıkmam ise “provokasyon yapmak, faşist köpeklik yapmak” olarak adlandırılmıştır. Yok öyle! Bu heriflerin yaptığı şeyleri bir başka ülkede bir etnik unsur yapsaydı var ya, alayını kıtır kıtır keserlerdi…
İyi rol yapması, onun bölücü olmadığı manasını taşımaz
Yılmaz Güney hem katildir, hem de bölücüdür.
İyi rol yapması, onun bölücü olmadığı manasını taşımaz. "Zaten bu ülkede oynadıkları en büyük rolü “kardeşlik istiyoruz” tiyatrosunda sahnelendirmiyorlar mı?" Amerika’nın, Avrupa’nın İrail'inin ingilizin,Rusun daha düne kadar figüranları olan bölücüler oynadıkları rolün hakkını layıkıyla vermediler mi?
TÜM ŞEREFİZ VATAN HAİNLERİNE: ŞEREFSİZ
****
PKK’nın çaputları altında konser veren ve “Vallahi Apo’yu özledik!” diyen Ahmet KAYA demokrasi şehidi oluverir, “Türk’ün kirli kanından boşalacak yeri Ermeni’nin asil ve temiz kanı dolduracaktır!” diye karşılık veren ve İstiklâl Marşımız için “Bu mu bütünleştirici marş? Bu düpedüz ırkçılıktır!” diyen adam öldürülür ve demokrasi şehidi oluverir!
Bu tür adamların Türk düşmanlığı yapmaları “düşünce ve ifade özgürlüğü” olmuştur hep. Benim bu Türk düşmanlarına karşı çıkmam ise “provokasyon yapmak, faşist köpeklik yapmak” olarak adlandırılmıştır. Yok öyle! Bu heriflerin yaptığı şeyleri bir başka ülkede bir etnik unsur yapsaydı var ya, alayını kıtır kıtır keserlerdi…
İyi rol yapması, onun bölücü olmadığı manasını taşımaz
Yılmaz Güney hem katildir, hem de bölücüdür.
İyi rol yapması, onun bölücü olmadığı manasını taşımaz. "Zaten bu ülkede oynadıkları en büyük rolü “kardeşlik istiyoruz” tiyatrosunda sahnelendirmiyorlar mı?" Amerika’nın, Avrupa’nın İrail'inin ingilizin,Rusun daha düne kadar figüranları olan bölücüler oynadıkları rolün hakkını layıkıyla vermediler mi?
TÜM ŞEREFİZ VATAN HAİNLERİNE: ŞEREFSİZ
The Walking Dead- 4.Sezon 3.Bölüm

4. sezon için yapımcılar yaptığı yorumlarda Rick ve grubunun zombilerden daha büyük dertleri olacağına yer vermişlerdi. Salgın hastalık bunlardan biriydi ve Vali hâlâ ortalarda yok. O yüzden salgını birinci planda tutabiliriz. Salgının nelere yol açtığını da ikinci bölümde gördük.
Rick'in geçtiğimiz sezona göre ne kadar acımasız olduğunu da yine bu bölümde öğrenmiş olduk. Ama o durumda domuzları zombilere yem olarak vermek en doğru seçim gibi geliyor insana ki Rick domuzları kestiğinden hiç memnun değildi.
Öte yandan bir kenara sürüklenip yakılmış iki insan ve geceleri zombileri besleyip tel örgülere çeken gizemli bir kişilik var.
Üçüncü bölümde bizi neler bekliyor bakalım. Bu bölümde her zamanki gibi gerilim dolu bir bölüm olacak gibi görünüyor.
‘Suçlu Türkiye!’
İran medyası Türkiye’nin Suriye politikasına eleştirilerini sürdürüyor.
Batı’nın Esad rejimini iktidardan uzaklaştırma çabasının El Kaide gibi karanlık bir gücü beslediği, böylece El Kaide’nin Ortadoğu’daki nüfuzunun zirve yaptığı öne sürülürken bu gelişmelerden esas sorumlu olan Washington’un ise El Kaide’nin yayılmasından “Türkiye’yi sorumlu tuttuğu” savları dile getiriliyor.
İran medyası Türkiye’nin Suriye politikasına eleştirilerini sürdürüyor. Fars haber ajansı tarafından yayımlanan bir makalede ABD basınının MİT Başkanı Hakan Fidan’a yönelik iddialarına dikkat çekildikten sonra “Şu sıralarda Amerika’nın Türkiye’ye yönelttiği eleştirilerin iki amacı olduğu görülüyor. Biri Beyaz Saray’ı temize çıkarmak, ikincisi ise rahatsız eden Fidan’ı itibarsızlaştırmaktır” görüşü öne sürülüyor.
ABD basınının Suriye’deki El Kaide’nin yükselişinin başlıca sorumluları olarak Hakan Fidan ve Başbakan Erdoğan’ı gösterdiğine işaret edildikten sonra Washington’a şu suçlamalara yöneltiliyor:
“Ancak kısa bir süre öncesine kadar Amerikalılar, El Kaide’nin Suriye’deki faaliyetlerini görmezlikten geliyor ve bilinçli olarak boyutunu küçümsüyorlardı. Washington’un tutumu, iki yüzlülük çünkü kısa bir süre önce El Nusra ile birleştiklerini açıklayan gruplara silah sağlamayı sürdürüyor.”
Türk hükümetinin El Kaide’ye bağlı gruplara “destek sağlamadığı” yönündeki açıklamalarına ise “hiç kimsenin inanmadığı” savunulan makalede Ankara’nın son yıllarda Suriye ile ilgili yürüttüğü politikanın, “tamamıyla başarısız olmakla kalmadığı aynı zamanda Türkiye’ye tehdit haline geldiği” iddiasına da yer veriliyor. Makalenin son bölümünde de bu gelişmelerin Türkiye’nin NATO’daki stratejik ortaklarıyla ilişkileri bakımından bir “ders” oluşturabileceği belirtiliyor ve “Başkasının oyununu oynadığınızda oyunu kışkırtan tarafın tüm gaflarının sorumluluğu size yüklenebilir” de deniliyor.
Suriye'de BOP DESTEKLİ El Kaide - El Nusra Vahşeti
Batı’nın Esad rejimini iktidardan uzaklaştırma çabasının El Kaide gibi karanlık bir gücü beslediği, böylece El Kaide’nin Ortadoğu’daki nüfuzunun zirve yaptığı öne sürülürken bu gelişmelerden esas sorumlu olan Washington’un ise El Kaide’nin yayılmasından “Türkiye’yi sorumlu tuttuğu” savları dile getiriliyor.
İran medyası Türkiye’nin Suriye politikasına eleştirilerini sürdürüyor. Fars haber ajansı tarafından yayımlanan bir makalede ABD basınının MİT Başkanı Hakan Fidan’a yönelik iddialarına dikkat çekildikten sonra “Şu sıralarda Amerika’nın Türkiye’ye yönelttiği eleştirilerin iki amacı olduğu görülüyor. Biri Beyaz Saray’ı temize çıkarmak, ikincisi ise rahatsız eden Fidan’ı itibarsızlaştırmaktır” görüşü öne sürülüyor.
ABD basınının Suriye’deki El Kaide’nin yükselişinin başlıca sorumluları olarak Hakan Fidan ve Başbakan Erdoğan’ı gösterdiğine işaret edildikten sonra Washington’a şu suçlamalara yöneltiliyor:
“Ancak kısa bir süre öncesine kadar Amerikalılar, El Kaide’nin Suriye’deki faaliyetlerini görmezlikten geliyor ve bilinçli olarak boyutunu küçümsüyorlardı. Washington’un tutumu, iki yüzlülük çünkü kısa bir süre önce El Nusra ile birleştiklerini açıklayan gruplara silah sağlamayı sürdürüyor.”
Türk hükümetinin El Kaide’ye bağlı gruplara “destek sağlamadığı” yönündeki açıklamalarına ise “hiç kimsenin inanmadığı” savunulan makalede Ankara’nın son yıllarda Suriye ile ilgili yürüttüğü politikanın, “tamamıyla başarısız olmakla kalmadığı aynı zamanda Türkiye’ye tehdit haline geldiği” iddiasına da yer veriliyor. Makalenin son bölümünde de bu gelişmelerin Türkiye’nin NATO’daki stratejik ortaklarıyla ilişkileri bakımından bir “ders” oluşturabileceği belirtiliyor ve “Başkasının oyununu oynadığınızda oyunu kışkırtan tarafın tüm gaflarının sorumluluğu size yüklenebilir” de deniliyor.
Suriye'de BOP DESTEKLİ El Kaide - El Nusra Vahşeti
27 Ekim 2013 Pazar
Doğalgaza 'kısık ateş' zammı!
Doğalgaz sadece ocakta yemek pişirirken kullanılırsa sayaçlar tüketimi tam okuyamıyorDağıtıcılar bu teknik kaybın elektrikteki kayıp kaçak gibi faturalara yansıtılmasını istiyor.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ile Türkiye’de doğalgaz dağıtımı yapan şirketlerin gerçekleştirdiği zirveye, elektrikte olduğu gibi doğalgazda da ‘teknik kayıpların tarifelere yansıtılması’ talebi damga vurdu. Türkiye Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliği (GAZBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Arslan, doğalgazda sayaçlardan kaynaklanan teknik kayıpların söz konusu olduğunu belirterek, bu teknik kayıpların tarifeye yansıtılmasını istedi. Söz konusu talebin karşılanması halinde gaz faturaları belli oranda artacak.
Antalya’da gazetecilerle sohbet eden Yaşar Arslan, doğalgaz sayaçlarının müşteri lehine işleyen bir özellik gösterdiğini belirterek, “Çünkü sayaç, hacim ölçen ekipmandır. Şu anda bütün sayaçlar abone lehine çalışıyor. Tıpkı elektrik sayaçlarında olduğu gibi doğalgaz sayaçlarında da minimum ve maksimum aralıkları vardır. Bu yüzden nasıl elektrikte sadece şarj için kullanırsanız faturada görünmüyorsa bizde de tüketim azaldıkça müşteri lehine işleyen bir süreç yaşanır” dedi.
Arslan, doğalgazın yalnızca mutfakta kullanılması halinde müşteri lehine sapmanın yüzde 10’lara kadar çıkabildiğini söylerken, ısınma amaçlı doğalgaz kullanımında ise bu oranın düştüğünü anlattı.
370 milyon TL ek gelir
Bu teknik kaybın dağıtım şirketlerince karşılandığını belirten Arslan, “Daha önce 8 yıl boyunca (EPDK’nın gerçekleştirdiği ihale sonrasındaki dönem) bununla ilgili ödeme yapıldı. Mevzuatta bununla ilgili tanımlama ‘olağanüstü kayıplar’ olarak ifade edilmiştir. Bugüne kadar şirketler bundan istifade ettiler” dedi. Yaşar Arslan’ın verdiği bilgiye göre, abonelerden her yıl ortalama 37 lira hizmet bedeli alınıyor. Türkiye’de 10 milyon doğalgaz abonesi bulunuyor. Bu hesaba göre gaz şirketlerinin kasasına her yıl 370 milyon lira hizmet bedeli geliri giriyor.
3.5 milyon abone geç ödüyor
Türkiye’deki 10 milyon doğalgaz abonesinin yüzde 65’inin faturasını zamanında ödediğini anlatan GAZBİR Başkanı Yaşar Arslan, “Geriye kalan 3.5 milyon aboneye her ay ihbarname gönderiyoruz. ‘10 gün içinde ödeme yapmazsanız gazınızı keseriz’ diyoruz.” dedi ve ekledi: “3 milyon abone ihbarnameden sonra gecikme faiziyle ödeme yapıyor. Geriye kalan ve büyük çoğunluğu esnaflardan oluşan aboneler ise ‘kesme emri’ geldikten sonra ödemesini yapıyor. Bu sayede 25 gün kazanıyor ve ilk faturadan itibaren parayı 55 gün kullanmış oluyor.”
Vatan
12 yaşındaki çocuk hükümet sitelerini hacklediğini itiraf etti

Sadece 12 yaşında olan bir çocuk Anonymous adınahükümet sitelerini hacklediğini itiraf etti.
Geçtiğimiz günlerde Kanada'da çok ilginç bir gelişme yaşandı. Sadece12 yaşında olan bir çocuk Montreal polisine gitti ve dünyaca ünlü hacker topluluğu Anonymous adına birçok hükümet ve polis sitesini hacklediğiniitiraf etti. Siyasi amaçlarla olmadığı açıklanan bu saldırılar arasında Şili Hükümeti ve Halk Sağlığı Quebec Enstitüsü gibi önemli kuruluşlar da yer alıyor.
Polise vermiş olduğu ifadesinde birçok önemli siteyi çökerttiğini ve veritabanı üzerinden kullanıcı bilgilerine ulaştığını söyleyen çocuğun tahminen 60 bin dolar hasar verdiği söylendi. Gelecek ay itibariyle mahkum edileceği açıklanan çocuğun bu saldırıları gerçekten Anonymous için gerçekleştirip gerçekleştirmediği ise henüz belli değil.
Bunların yanında polis bu küçük çoğun ismini ise vermedi. Çocuğun internetteki Anonymous video ve haberlerinden etkilenip böyle şeyler yapmış olabileceği de tahminler arasında.
26 Ekim 2013 Cumartesi
Size bir şey söyleyeyim mi Sayın Haçlı Sempatizanları (aslında torunları)“Gayeniz Ülkeyi Altın Tepsiyle Atalarınıza Sunmak”
Tekbir nidâlarıyla Koca Ülke Yokoluyor Gözünüz Aydın.. :(
Ve Bunda Hayır var diyor Murtaza, Gözümüzün içine baka baka, ve Arsızca.. :(
Nerdeyse diyecek ki,
“Benim elim değil Fadıma Anamızın eli”… :(
..Onu bilmem ama bir anı:
Bundan yaklaşık 35 sene önceydi ve bir halk konseriydi. Aşıkların da katıldığı ve bir yaz etkinliği idi..
Hatrımda kalan aynen şu:
(..Tanımadığım o, bilmediğim halk ozanının kuru bağlamasından çıkan ses ve söylediği söz hâlâ hatrımda!) :(
“SANDIM SANDIM SANDIM BEN”
Oramı da buramı elledi
Malmüdürü sandım ben
Elime de bişeler verdi
Amerikan yardımı sandım ben
Sandım sandım sandım ben…
Demek ki Memleketin umumi ahvalini görmek için ahvali illa ki aşık olmaya gerek yok veya Alim;
İnsanın 5 duyusu var ve (6 tabi) Bunlardan biri yalan söylerse diğeri hderhal yüzüne çarpar!.. :(
Ama Adamlarda utanma yok ki! :(
Bunlar ….Usuuulca da değil;
“Kanırta kanırta ve anırta anırta geliyorlar, Hem de Deve (Geniş) Tabanlı”!
..adeta Piramide turist taşır gibi Haçlı doldurdular memleketi ve ….”Sanki Dersin Osmanlı, Devşirme topluyor”.. :(
Bunlarınki farklı tabi;
Çünkü Osmanlı devşirmeleri Haçlı için kullanırdı;
Ama Bunlar “BİZE KULLANACAK VE BUNDAN KUŞKUNUZ OLMAYA.. :(
Ve buna ramak var! :(
Ve Bir taraftan mülteci devşiriyorlar ve işi şansa bırakmak istemiyorlar tevekeli… :(
Her halukarda galibiyet yani, istiyorlar :(
(..Devşirmeler kuşkunuz olmasın ki “KPP’yle ortak Bize kullanılacak”!!!
(İç savaş hazırlığı: http://www.turkishnews.com/tr/content/2013/10/25/istihbarat-raporlarina-gore-pkk-sinsi-planini-devreye-soktu/ )
Ve bunun sayısının 2 milyonu geçtiği söyleniyor biliyorsunuz..
Ve Türkiye‘nin her yerinde!.. ):(
Yüzlerce cephe açacaklar ve Düşünün:
(elektriğin fişi, İnternetin ve Telefonun kablosu kesilir, TV’ler penguen veya at sineği gösterir, GSM”nin vericisini kapatırlar, İçme suyunu kapatırlar …Doğal gazı falan ve sen Canı derdine düş!
Çünkü böyle olursa zafer kazanılır Halk mittehem edilerek (Teslim alma)! :(
..Buna ramak var)! :( ‘
Çünkü mülteci kılıklı haydutların SKT‘si geçiyor, kulanılması gerek! :(
..”Murtaza öpmediği sıpaya torba takar mı”? :(
Ve Bizim paramızla bizi yokediyorlar Bizim ülkemizde ve Bizim imkanlarımızla!.. :(
Emeklimizin maaşından kestiği uğrun eşgere hırsızlık payla Onları besliyorlar ve Bunu Helal bir dava için Haklı Dava uğruna yapıyorlar.. :(
Sahi bir düşman askeri getirsek nasıl yönetirdi ya?
İstekleri gayet açık;
“Şu”……:
“İç Savaş”!..
ve İç Savaş Çıkacak,
ve “NATO, adalet ve özgürlük dağıtacak ve Irak’taki gibi halkı cicileyecek! :(
Efendim Acı var mı Acı? Acı yoksa Hacı?
..Size bir şey söyleyeyim mi Sayın Haçlı Sempatizanları (aslında torunları):
“Gayeniz Ülkeyi Altın Tepsiyle Atalarınıza Sunmak”!..
Ve Bundan zerre kuşkum yok”..
..Gayrisi mi :(
“Teferruat Veya Yengen“!.. :( ..Din filan da işin kılıfı.. :(
Hani o çinden 2 ayet çıkardığınız dîn’i diyorum, ….Aloooo? (halk tepki verince tabi geri soktular…).
Kelime-i Tevhidind’den Muhammed’i (çıkarılmasını) saymıyorum… :(
Bu hakaret değil!
Eğer hakretse “Yaptığınız ne”!??
Değilse de Zaten “Tıkır Tıkır, şekil A’da görüldüğü”… :(
(Ülkem toprakları gıdım gıdım Gavura veriliyor ve ne kadar milli değer varsa ayak altında! ..ve ahlak! :(
Çünkü Emperyalizm Ahlakı sevmez ve onun düsturu Ahlaksızlık üzerine, ..Allahsızlık üzrine (Bütün dinler yok edilmelidir ve Uluslar, yani Milli/Milliyet anlamında- Siyonist felsefe)!..
Çünkü Emperyalizm kaos ve keşmekeşten beslenir ve ne kadar bulanık su, O kadar balık! :(
..Birbirini anlamayan toplumlar, Dillerin yokedilmesi, Milli ve Dini bayramların (hani o geçmişle bağımız) yokedilmesi!.. :( Bkz. Cezayir örneğine yakın tarihte ve Adamlar “Fransızca konuşuyor, daha dünün Arab‘ı”.. :( Ve Dini “Hristiyanlık! Şimdilik tabi :(
..Millet şaşkın, Türk Milleti;
ve tıpkı pufolo sürüsünün, içine giren bir aslan veya sırtlan tarafından darmadağın edilmesi ve yavrularının kapılması gibi;
Ve Pufolo garibim arada bir arkasına dönüyor ve bulabildiği yavrunun dötünü kokluyor (ümut dünyası, acep bu benim mi) :( Ve yoluna devam ediyor.. :(
İşte hâlimiz bu!!! :(
VE HAÇLI ZAFERİNİ KUTLUYOR İNANIN… :(
Ve Ota noka konuşan adam, iş bu işe gelince ya susuyor… :(
Veya tavana bakıyor… :(
..Şunu 5 (beş) oldu yazıyorum ve tam 3 yıl oldu!..
..”Şu Sözde Soykakırım var ya”,
işte onu kabul İçin …adeta adamların (altına/gümüşe diyecektim ama olmaz) sufle veriyorlar ve kendi diyemediklerini.. :(
(“Kabahat bizde deyip, N’ooolur sankim bir özürle dünya mı yıkılır, Özür erdemdendir filan”… :( …Derler mi Derler)!?
..ve Herkesten Fazla da Müslüman! :(
Ama Herkesten fazla da Papazcı!
(“Haçlı Seferlerinin faydası vardır Kültür Alışveşi, Doğu ile Batının Kaynaşması, Tarafların birbirini anlaması ve Tanıması”….) :(
Hâlâ kulağımda sesi ve sanki tava sapıyla vuruyorlar… :(
http://www.youtube.com/watch?v=AwyO3ad0LAs
…Bana göre de meâl, “girsn çksn kalbini bozma”!
Ula bu papazın aklına gelmezdi valal nerden aklına geldi :)
Allah senin iyiliğini vere emi (!) :)
…Son olarak: Sakın bunu bir kişiye atfetmeyin haaa veya mâl,
Asıl eşeğin büyüğü ahırda, yani bilmiyorsunuz! Yani siz onları muhalefet sanıyorsunuz!
Onlar, iktidar tarafından (Bilindik anlamda iktidar demiyorum, USA) “Muhalefet kılığına sokulmuş ve iktidar’a yol açmak için (yumuşak geçiş) ikame edilmiş dublör adamlardır veya figüran! Bunların hepsinin ipi birdir ve sırf siz gerçek muhalifleri, yani vatanseverleri dizginlemek ve yerinizde oturtmak için konuçlandırılmışlardır ve …”size arada iki tutam ot atarlar yani yalandan iktidara çatma ve siz yersiniz ”. …ve ukde, “emin adımlarla mecraına kayar”! :( İşte hadise bu!
Ama ayıktığınız anda sizi yokederler!
Ve CHP içindeki çırpınış ve çoğunun (Vatansever) susması bundan ve MHP gerçek ülkücülerinin :(
Eshabil Üstündağ
İngilize istanbulun tapusunu verirken hain oğlu hain birde selam çakıyor
Yüzyıl öncesi -bugün hala oynanmaktadır..
Cami yıktılar kilise yaptılar'
Ve Bunda Hayır var diyor Murtaza, Gözümüzün içine baka baka, ve Arsızca.. :(
Nerdeyse diyecek ki,
“Benim elim değil Fadıma Anamızın eli”… :(
..Onu bilmem ama bir anı:
Bundan yaklaşık 35 sene önceydi ve bir halk konseriydi. Aşıkların da katıldığı ve bir yaz etkinliği idi..
Hatrımda kalan aynen şu:
(..Tanımadığım o, bilmediğim halk ozanının kuru bağlamasından çıkan ses ve söylediği söz hâlâ hatrımda!) :(
“SANDIM SANDIM SANDIM BEN”
Oramı da buramı elledi
Malmüdürü sandım ben
Elime de bişeler verdi
Amerikan yardımı sandım ben
Sandım sandım sandım ben…
Demek ki Memleketin umumi ahvalini görmek için ahvali illa ki aşık olmaya gerek yok veya Alim;
İnsanın 5 duyusu var ve (6 tabi) Bunlardan biri yalan söylerse diğeri hderhal yüzüne çarpar!.. :(
Ama Adamlarda utanma yok ki! :(
Bunlar ….Usuuulca da değil;
“Kanırta kanırta ve anırta anırta geliyorlar, Hem de Deve (Geniş) Tabanlı”!
..adeta Piramide turist taşır gibi Haçlı doldurdular memleketi ve ….”Sanki Dersin Osmanlı, Devşirme topluyor”.. :(
Bunlarınki farklı tabi;
Çünkü Osmanlı devşirmeleri Haçlı için kullanırdı;
Ama Bunlar “BİZE KULLANACAK VE BUNDAN KUŞKUNUZ OLMAYA.. :(
Ve buna ramak var! :(
Ve Bir taraftan mülteci devşiriyorlar ve işi şansa bırakmak istemiyorlar tevekeli… :(
Her halukarda galibiyet yani, istiyorlar :(
(..Devşirmeler kuşkunuz olmasın ki “KPP’yle ortak Bize kullanılacak”!!!
(İç savaş hazırlığı: http://www.turkishnews.com/tr/content/2013/10/25/istihbarat-raporlarina-gore-pkk-sinsi-planini-devreye-soktu/ )
Ve bunun sayısının 2 milyonu geçtiği söyleniyor biliyorsunuz..
Ve Türkiye‘nin her yerinde!.. ):(
Yüzlerce cephe açacaklar ve Düşünün:
(elektriğin fişi, İnternetin ve Telefonun kablosu kesilir, TV’ler penguen veya at sineği gösterir, GSM”nin vericisini kapatırlar, İçme suyunu kapatırlar …Doğal gazı falan ve sen Canı derdine düş!
Çünkü böyle olursa zafer kazanılır Halk mittehem edilerek (Teslim alma)! :(
..Buna ramak var)! :( ‘
Çünkü mülteci kılıklı haydutların SKT‘si geçiyor, kulanılması gerek! :(
..”Murtaza öpmediği sıpaya torba takar mı”? :(
Ve Bizim paramızla bizi yokediyorlar Bizim ülkemizde ve Bizim imkanlarımızla!.. :(
Emeklimizin maaşından kestiği uğrun eşgere hırsızlık payla Onları besliyorlar ve Bunu Helal bir dava için Haklı Dava uğruna yapıyorlar.. :(
Sahi bir düşman askeri getirsek nasıl yönetirdi ya?
İstekleri gayet açık;
“Şu”……:
“İç Savaş”!..
ve İç Savaş Çıkacak,
ve “NATO, adalet ve özgürlük dağıtacak ve Irak’taki gibi halkı cicileyecek! :(
Efendim Acı var mı Acı? Acı yoksa Hacı?
..Size bir şey söyleyeyim mi Sayın Haçlı Sempatizanları (aslında torunları):
“Gayeniz Ülkeyi Altın Tepsiyle Atalarınıza Sunmak”!..
Ve Bundan zerre kuşkum yok”..
..Gayrisi mi :(
“Teferruat Veya Yengen“!.. :( ..Din filan da işin kılıfı.. :(
Hani o çinden 2 ayet çıkardığınız dîn’i diyorum, ….Aloooo? (halk tepki verince tabi geri soktular…).
Kelime-i Tevhidind’den Muhammed’i (çıkarılmasını) saymıyorum… :(
Bu hakaret değil!
Eğer hakretse “Yaptığınız ne”!??
Değilse de Zaten “Tıkır Tıkır, şekil A’da görüldüğü”… :(
(Ülkem toprakları gıdım gıdım Gavura veriliyor ve ne kadar milli değer varsa ayak altında! ..ve ahlak! :(
Çünkü Emperyalizm Ahlakı sevmez ve onun düsturu Ahlaksızlık üzerine, ..Allahsızlık üzrine (Bütün dinler yok edilmelidir ve Uluslar, yani Milli/Milliyet anlamında- Siyonist felsefe)!..
Çünkü Emperyalizm kaos ve keşmekeşten beslenir ve ne kadar bulanık su, O kadar balık! :(
..Birbirini anlamayan toplumlar, Dillerin yokedilmesi, Milli ve Dini bayramların (hani o geçmişle bağımız) yokedilmesi!.. :( Bkz. Cezayir örneğine yakın tarihte ve Adamlar “Fransızca konuşuyor, daha dünün Arab‘ı”.. :( Ve Dini “Hristiyanlık! Şimdilik tabi :(
..Millet şaşkın, Türk Milleti;
ve tıpkı pufolo sürüsünün, içine giren bir aslan veya sırtlan tarafından darmadağın edilmesi ve yavrularının kapılması gibi;
Ve Pufolo garibim arada bir arkasına dönüyor ve bulabildiği yavrunun dötünü kokluyor (ümut dünyası, acep bu benim mi) :( Ve yoluna devam ediyor.. :(
İşte hâlimiz bu!!! :(
VE HAÇLI ZAFERİNİ KUTLUYOR İNANIN… :(
Ve Ota noka konuşan adam, iş bu işe gelince ya susuyor… :(
Veya tavana bakıyor… :(
..Şunu 5 (beş) oldu yazıyorum ve tam 3 yıl oldu!..
..”Şu Sözde Soykakırım var ya”,
işte onu kabul İçin …adeta adamların (altına/gümüşe diyecektim ama olmaz) sufle veriyorlar ve kendi diyemediklerini.. :(
(“Kabahat bizde deyip, N’ooolur sankim bir özürle dünya mı yıkılır, Özür erdemdendir filan”… :( …Derler mi Derler)!?
..ve Herkesten Fazla da Müslüman! :(
Ama Herkesten fazla da Papazcı!
(“Haçlı Seferlerinin faydası vardır Kültür Alışveşi, Doğu ile Batının Kaynaşması, Tarafların birbirini anlaması ve Tanıması”….) :(
Hâlâ kulağımda sesi ve sanki tava sapıyla vuruyorlar… :(
http://www.youtube.com/watch?v=AwyO3ad0LAs
…Bana göre de meâl, “girsn çksn kalbini bozma”!
Ula bu papazın aklına gelmezdi valal nerden aklına geldi :)
Allah senin iyiliğini vere emi (!) :)
…Son olarak: Sakın bunu bir kişiye atfetmeyin haaa veya mâl,
Asıl eşeğin büyüğü ahırda, yani bilmiyorsunuz! Yani siz onları muhalefet sanıyorsunuz!
Onlar, iktidar tarafından (Bilindik anlamda iktidar demiyorum, USA) “Muhalefet kılığına sokulmuş ve iktidar’a yol açmak için (yumuşak geçiş) ikame edilmiş dublör adamlardır veya figüran! Bunların hepsinin ipi birdir ve sırf siz gerçek muhalifleri, yani vatanseverleri dizginlemek ve yerinizde oturtmak için konuçlandırılmışlardır ve …”size arada iki tutam ot atarlar yani yalandan iktidara çatma ve siz yersiniz ”. …ve ukde, “emin adımlarla mecraına kayar”! :( İşte hadise bu!
Ama ayıktığınız anda sizi yokederler!
Ve CHP içindeki çırpınış ve çoğunun (Vatansever) susması bundan ve MHP gerçek ülkücülerinin :(
Eshabil Üstündağ
İngilize istanbulun tapusunu verirken hain oğlu hain birde selam çakıyor
Yüzyıl öncesi -bugün hala oynanmaktadır..
Cami yıktılar kilise yaptılar'
Kaydol:
Yorumlar (Atom)













